Bir gün üniversitede işletme okuyan bir grup öğrenci, zaman yönetimi uzmanı hocalarından ummadıkları bir ders aldılar. Hocaları, karşısında yarım daire halinde oturan öğrenci grubuna
“Evet! Şimdi ders zamanı!” diye seslendi ve masanın altından geniş ağızlı büyükçe bir küp çıkardı. Küpün içine, yine masanın altından çıkardığı yumruk büyüklüğündeki taşları dikkatli biçimde koymaya başladı. Küp ağzına kadar dolup da daha fazla taş alamayınca,
“Küp doldu mu?” diye sordu.
Sınıftaki herkes birlikte bağırdı:
“Evet!”
“Öyle mi?” diye karşılık verdi zaman yönetimi uzmanı.
Masanın altından bir kova çakıl taşı çıkardı. Küpü önce sallayıp daha sonra içine çakıl taşlarını koydu. Küpü tekrar salladı. Böylece küçük taşlar büyük taşların arasında kendilerine yer buldular. Ve aynı soruyu bir kez daha sordu:
“Küp şimdi doldu mu?” Sınıftaki öğrenciler, uzmanın ne yapmak istediğini yavaş yavaş anlamaya başlamışlardı. İçlerinden birisi:
“Herhalde hayır!” diye cevapladı bu soruyu.
“Güzel!” dedi uzman ve masanın altından bu defa bir kova kum çıkardı. Kumu küpe boşaltmaya başladı. Kumlar büyük taşlarla çakıl taşlarının arasındaki boşlukların hepsini doldurdu. Sorusunu bir defa daha sordu:
“Küp doldu mu?”
Öğrenciler bir ağızdan “Hayır!” diye bağırdı. Bir defa daha “Güzel!” dedi ve masanın altından bir sürahi su çıkardı ve küpe ağzına kadar su doldurdu. Küpün artık tamamen dolduğu söylenebilirdi. Hocaları öğrencilerine dönüp sordu:
“Bu örnek bize neyi gösteriyor?”
Çalışkan bir öğrenci elini kaldırdı ve çıkardığı dersi özetledi:
“Programınız ne kadar dolu olursa olsun, gerçekten gayret ederseniz, o programa birkaç şey daha ilave edebilirsiniz.”
“Hayır” dedi uzman.
“Bu örneğin bize öğrettiği şey şu:Eğer büyük taşları önce koymazsanız, bir daha asla koyamazsınız.”
Sonra konuşmasına devam etti:
“Sizin hayatınızdaki büyük taşlar ne? Öncelik sıralamanızda ilk sırayı ne teşkil ediyor? İşte o büyük taşlar ne ise, hayat küpünüze önce onları koyun.”
DEVLET DİN UĞRUNDA ÖLMEYE GELDİLER
Bu Bir Osmanlı Hikayesi
1853 senesinde Rus ordusu, Tuna kıyısındaki Silistre kalesini kuşatmıştı. Buraya yardım için memleketin her tarafından akın akın gönüllü geliyordu. Bunlar arasında Aydın’ın tanınmış efelerinden 100 kişi ile Isparta eşrafından birçokları vardı. Gelenlerden en çok dikkat çeken biri de 7 yaşında, mükemmel silahlanmış bir çocuktu. Kale kumandanı bu çocuğa hayretle bakarak:
-Bu kimdir? diye sordu.
Babası selam vererek öne çıktı ve:
-Oğlumdur efendim. Moskofa karşı harp açıldığını duyunca bir türlü yanımdan ayrılmadı. Din ve devlet uğrunda ölmeye geldi. Bu sahne bütün askerlerin gözlerini yaşarttı. Kumandan çocuğu okşadı.
Harp başladıktan sonra bu Anadolu çocuğu babasının yanından ayrılmadı ve onunla beraber savaştı. Hatta bir hücumda babası esir düşerken onu kurtarmağa muvafak oldu.
|