“O, Araştırmacı gazeteci ve yayıncı” olarak biliniyor. ”Türkiye’nin en güvenilir kişisi” olarak tanıtıldı. Hakkında, belgesel film yapıldı. Dürüst ve işinde tarafsız bir kimse olarak yazıldı, çizildi anlatıldı. Acaba, gerçekten öyle mi?
Değerli okurlarım; Uzun yıllar görev yaptığım İstanbul’da, onu ben de öyle bir kişi olarak tanımıştım. Yaşıtım ve hemşerimdi. Memur bir babanın çocuğu olarak, Silivri’nin bir köyünde doğmuştu.
1970’li yıllarda, TRT’de program yapıyordu. O yıllarda, gerçekten araştırıcı bir kimliği vardı. Programları çok izlendiği için, ileri derecede tanınmıştı.
TRT’den ayrıldıktan sonra, özel TV kanallarına geçti. Arena adını verdiği ilgi çeken programında, Türkiye’deki yolsuz ve çarpık işleri ve de ilişkileri ortaya çıkarıyor, o sebeple yine büyük ilgi topluyordu.
Muhataplarından birçok tepki ve tehdit almasına rağmen, korkusuz çalışıyor ve işinden hiç yılmıyordu.
Yanlış ve kanunsuz iş yapanları yayın konusu yapmaması karşılığında çıkar sağladığı ısrarla söylense de, bunun somut bir delili yoktu.
HÜRRİYET GAZETESİ VE KANAL D TELEVİZYONU
Uğur Dündar, bu gazete ile aynı guruba dahil Kanal D adlı TV kanalında yazılar yazıyor ve programlar yapıyordu. O yıllar da, bendeniz de İstanbul Milli Eğitim Müdürü’ydüm.
Bu gazetenin düzenlediği bir ödül programında onunla karşılaşmış, çevresine ayar veren bir anlayışla, ayaküstü bana da övgüde bulunmuştu.
İşte o dönemde Emine Gümüş adındaki bir bayan, muhabir sıfatıyla Hürriyet Gazetesi’ne eğitim haberleri taşıyor ancak, hazımsız ve kasıtlı hareket ederek, iftira nitelikli yalan haberleri ile muhataplarına sürekli korku salıyordu. Çünkü, gazete ona inanıyor ve haberlerini doğrulatmadan yayınlıyordu.
Emine Gümüş bununla da yetinmiyor, sıkça İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü’ne gelerek öğretmen nakil ve tayinleri için görevlendirdiğim bir Müdür Yardımcısı ile ortak hareket edip, çıkar karşılığı gizlice nakil ve tayinler yaptırıyordu.
DURUMU BİLDİRDİLER, YARDIMCIMI HEMEN GÖREVİNDEN ALDIM.
Bu yardımcımı önce bulunduğu masadan, daha sonra da bütün görevlerden uzaklaştırdım. Başka konularda da beni hasım alan Hürriyet Gazetesi ise, uyarıma rağmen bu muhabiri görevinden almadı.
Hal böyle olunca da gazete, bu muhabirin kaleme aldığı ve benim rahat bir yaşantı içinde olduğumu anlatan yalanlarını; “Müdür Beyin İşi Tıkırında” başlıklı sür manşet bir haber yaptı.
Ve, yayına devam edip, hemen her gün aynı kişinin kaleminden büyük ya da küçük boyutta, tamamen yalan ve iftira nitelikli tam 41 defa hakkımda yalan haber yaptılar. Bu haberlerin yalan ve iftira nitelikli olduğu, şimdi İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı olan Bilirkişi tarafından bir bir tespit edildi. Yayınlanması için Mahkemece gazeteye gönderildi, ancak yayınlamayıp, sadece “Tazminat” ödemekle yetindiler. Öfkeleri ise hiç dinmedi, aksine giderek arttı.
YALAN HABER VE UYDURMALARDAN KİMİ ÖRNEKLER
İstanbul Milli Eğitim Müdürü olarak haksız mal edindiğimi yazdılar. Oysa, Milli Eğitim Müdürü iken, sadece iki takım elbise ile iki çift ayakkabı edinmiştim. Başkaca hiçbir mal-mülk edinmedim.
Beni suçlayabilmek için, açılan tahkikatta iki Müfettiş iki defa doğduğum köyüme ve bağlı Tapu dairesine giderek, merhum babamın 80 yıl önce edindiği üç parça tarlayı benim edindiğimi göstertip, böylece beni suçlamaya çalıştılar. Başaramadılar. Bunun üzerine, eşimin memleketi Ordu’ya da 2 Müfettiş gönderip, 82 yaşındaki Kayınvalidemi sorguya çektirerek, ona da 60 sene önce babasından kalan iki parça fındık bahçesinin hesabını sordurdular.
Bu muhabir, Saray Belediye Başkanı Erdoğan Kaplan’a giderek, Saray’daki Sanatçı/Sıla Evleri’nde benim 5 tane Villamın olduğunu söylemesini istedi.
Doğduğum köye, Tekirdağ Valiliği’nce o tarihte yaptırılan okulun müteahhidine giderek, bu okulun benim İstanbul’dan gönderdiğim paralarla yapıldığını söylemesini istediler.
Kadıköy/Kalamış Marina’da bir “Yat”ımın olduğunu, oradaki görevlilerden söylemesini istediler.
Değerli okurlarım; Bunlar sadece bir-kaç örnektir. Daha neler var, neler? Hele, mahkemece verilen “Tekzip Kararları”ndan sonra adeta çıldırıp, gazeteyi kullanarak üzerime daha fazla saldırmaya başladılar.
VE, NACİ AKAY ARENA’DA
Uğur Dündar, yukarıda belirttiğim gibi Gazetenin yoldaşı Kanal D’de “Arena” adlı bir program yapıyor ve ilgi topluyordu.
Bir gün baktım ki, beni de programına konu yapmış, TV’de gün boyu fragmanlar döndürüyordu. Hemen aradım, telefona çıkmadı. Bunun üzerine, acele ve taahhütlü bir mektup yazıp, kimi belgeleri de ekledim. “Bu programı yapmayın, bakın hakkımda yazılanların hepsi yalan. İşte, mahkemenin ve Bilirkişinin Tekzip Metinleri ve kararları ve de diğer belgeler. Bu hataya düşmeyin” dedim. Dedim, ama dediğimle kaldım.
Uğur Dündar, ekranda kendisi görünmemekle birlikte, ne yazık ki. programı yaptı. Öyle ki, Emine Gümüş adlı muhabirle ortak çalışıp, para karşılığı nakil-tayin yapan Müdür Yardımcımı da ekrana çıkartıp, aleyhime konuşturdu.
İşte onun, Türkiye’nin en güvenilir kişisi olması ve Araştırmacı Gazeteciliği buydu, böyleydi.
DAHA SONRA NE OLDU?
Ne olacak? Hakkımda daha hüküm kurulmadan, yaptığı bu programla hakimlere zımnen; “Bakın, bu kişi suçlu. Bunu, TV yoluyla bütün Türkiye’ye tanıtıyoruz. Bunu cezalandırın. Aksine hareket ederseniz, yanlı ve yanlış karar verdiğinizi bütün Türk halkı anlar. Adaletiniz yıkılır, hakimliğiniz ve mahkemeniz küçük düşer. Aksi halde, sizi de hedef alırız ha!” demek istiyordu.
Değerli okurlarım; Durum, aynen böyledir. Bugün Uğur Dündar’ın benzeri konularda sıkça söylediği, “Henüz, kesin mahkeme kararı yok. Bizim adalete saygımız var.” Demesi, tamamen yalandır ve sahte bir çıkıştır. Okuyanı, dinleyeni kandırmacadır.
Karardan sonra, Avukatım Meziyet Sevim Sözer’le Mahkeme hakimini ziyaret edip, nezaket ölçüleri içinde yapılan haksızlığın nedenini sorduk. Hakim, yüzüme bakarak aynen; “Müdür Bey, siz küçük bir ceza ile kurtuldunuz. Ya bize yaptıkları, o baskı ve tehditlere ne demeli?” deyince, ben donakaldım.
Değerli okurlarım; Yaşadığım bu olay, ibret veren pek de uzun boyutludur. Adaletin yerle bir edildiğinin, çok açık bir kanıtıdır. Bu gün Uğur Dündar, Türkiye’nin en güvenilen kişisi olarak takdim ediliyorsa, kendisi hakkında belgesel yapan Gökmen Ulu adlı gazetecinin nasıl haksızlığa uğrayıp ceza aldığını da biliyor demektir. Türkiye’de adaletin nasıl çalıştığını ise, herkesten çok iyi bilmesi gerekir.
Bu olaylardan sonra kendisine telefon edip, “Gel, benimle de bir program yap. Doğruları anlatayım. Bakın, mahkeme kararıyla ‘Memnu Haklarımı’ da aldım. Haksız karalanan sicilim de temizlendi. Siz de öğrenin, kamuoyu da öğrensin. Bunu da anlat, görsünler, duysunlar.” dediğimde önce kabul edip, sonra nasıl kaçtığını da o çok iyi biliyor.
Biliyor, ama eline geçirdiği silahı, benim gibi masum insanlara karşı kullanmaktan hiç çekinmiyor.
UĞUR DÜNDAR’A HAPİS CEZASI
Son gelen bilgilere göre, başka bir kişiye karşı hakaret suçunu işleyen Uğur Dündar’a mahkeme, 11 ay 20 gün hapis cezası veriyor. Daha önce de aynı suçtan ceza alan Dündar yine hapis yatmayacak, ama bu defa verilen ceza kendisine yakışan ibretlik, hapisten de beter bir ceza.
Mahkemenin kararına göre Dündar, 5 ay 25 gün süreyle ve haftada 2 saatten az olmamak üzere, Yüksek Öğretim Kurumları Kütüphanesine gidip, denetimli olarak kitap okuyacak. Okuyacağı kitap çok ilginç ve tam da ona göre. ”Şerefe karşı işlenen suçlarla ilgili kitap, makale ya da tezler.”
Çünkü o, sadece kendisinin şeref ve haysiyet sahibi olduğunu düşünüyor, mahkeme kararı olmaksızın üzerine saldırdığı kimselerin şerefini ise, hiç düşünmüyordu. İyi denetlenirse, mahkeme kararıyla yapacağı bu okumalar, badema yapacağı gazeteciliği için ona çok yararlı olacaktır.
Daha önce yazdığı doğru ve cesur tespitlerini keyifle okuduğum gazeteci Yılmaz Özdil, bu cezadan sonra onun hakkında övücü ve olumlu bir yazıyı da kaleme almış, ancak ilk defa yanılmıştı. Belli ki, Uğur Dündar, onun “Kanka” sıydı. O sebeple, öyle övücü ifadeler kullanması normaldi, ama ifade ettiklerinin tamamı doğru değildi.
Uğur Dündar, kendisini en güvenilir kişi sandığı ve Arena Programını yapmayı sürdürdüğü için, bu yazımı okuyunca tekrar harekete geçip, kendisini haklı çıkarmaya ve beni tekrar karalamaya çalışabilir. Tıpkı, silahsız ve savunmasız bir kişiye, güçlü ve modern silahlara sahip bir kişinin saldırması gibi…
Bense, rahmetli Kemal Sunal’ın, TV’lerde sıkça oynatılan “Sahte Kabadayı” adlı filmini seyrettikçe, ülkemizde nice Sahte Kabadayıların var olduğunu hep hatırlarım.
Çerez politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez kullanmaktayız. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız. Çerez Politikası