Adı, İsmet Yılmaz. Milli Savunma ve Milli Eğitim Bakanlığı yaptıktan sonra Milli Meclis’in de Başkanı yapıldı. Türk MİLLİ şuuru, bu kişiye teslim edildi. O ise, verilen bu görevlere hiç de layık olmadığını, Sivas’ta yaptığı bir açıklama ile gösterdi.
Değeri okurlarım; Merhum Çetin Altan’ın köşe yazılarının başlığı “Şeytanın Gör Dediği” şeklindeydi. Onunla bir karşılaştığımızda sohbet sırasında, bu başlığı neden kullandığı, yazılarına şeytanı niye karıştırdığını sormuştum. Kibar ifadesiyle, “Üstadım, bu dünyada şeytanın karışmadığı bir iş mi var?” Demişti. “Etrafına bak, ne kadar çok şeytanın arasındayız.” Diye de eklemişti.
O gün değil, ama daha sonra ve düşündükçe ne kadar çok şeytanın içinde yaşadığımızı anlamıştım. Bazı şeyleri görmemizi isteyen şeytanın ikazlarını da.
Şeytan, Allah’a itaat etmeyen ve ateşten yaratıldığına inanılan bir melek olarak tarif edilir. İnsanı yoldan çıkarır, zora sokar, günah işletir. Bazen de, öteki şeytanlara karşı korur ve uyanık olmamızı ister.
Bir eğitimci olarak, emekli olsam da Türk Milli Eğitimi’ni ve bu alanda olup bitenleri dikkatle izliyorum.
17 yılını idrak etmekte olan bu iktidar döneminde, çok sayıda Eğitim Bakanı değişti. Onlar sadece Eğitim Bakanı değil, unvanlarının başında Milli eklemesi olup, Milli Eğitim Bakanı’ydılar. Atatürk, Savunma ve Eğitim Bakanlıklarının başına “Milli” sözcüğünün de eklenmesini istemiş ve sadece bu Bakanlıkların adları, Milli Savunma ve Milli Eğitim Bakanlığı olmuştu.
MİLLİ’LİK HIRPALANIYOR!
Geçen zaman içinde bu Bakanlıkların Millilik vasfı hiç kaybolmadı. Gelen Bakanlar, bu vasfı titizlikle korudular.
Ne var ki, bu son iktidar döneminde “Türklük ve Türk olma, Türk soyundan gelme” tartışma konusu yapılınca, ülkemizde ve özellikle eğitim sistemimizdeki “Millik vasfı” zayıfladı ve önemsenmez hale geldi.
Sıkça değişen Milli Eğitim Bakanlarının umursamaz, belki de kasıtlı tutumları bu algıyı zayıflattı.
Bir Hüseyin Çelik çıktı, Milli Eğitim Bakanı olarak FETÖ denilen ihanet örgütünün değirmenine su taşıdı. Onun okullarının ve dershanelerinin üstüne titreyerek, FETÖ’nün bitini kanlandırdı, canlandırdı. İftiraya uğrayan masum insanlar suçlanıp cezalanırken, o halen dışarıda keyfini sürüyor, o masumlara adeta nanik yapıyor.
Öteki Bakanlar da, sadece eğitimin kökleşmiş düzenini bozmakla kalmadılar, Millilik özelliğini de yerle bir ettiler.
İSMET YILMAZ, EVLERE ŞENLİK
Bunların arasına bir İsmet Yılmaz katıldı ki, sınav sistemlerinden tutun da, her şeyi karıştırdı. Oysa o, yine adının başında Milli olan Milli Savunma Bakanlığı’ndan gelmişti.
Millilik vasfı ona çok yakışmış olmalı ki, daha sonra da Milli Meclise de (TBMM) Başkan yapıldı.
İşte o İsmet Yılmaz, seçim bölgesi Sivas’ta partisinin Belediye Başkan adayını desteklemek için aldı mikrofonu eline, güzel bir fetva(!) verdi. Dedi ki, “Hilmi Bilgin’e desteğinizi bekliyorum. Adayımız Hilmi Bilgin’e vereceğiniz destek, yarın ruz-i mahşerde (kıyamet gününde/hesap gününde) beraat (kurtuluş) belgelerinizden biri olacaktır.” Bir gün sonra da, söylediklerinden utandı(!) ve kıvırdı. Ancak, tam inkar edemedi.
Şimdi, soruyorum size değerli okurlarım, “Adına ”Bilgi çağı” denilen bu asrın başında, eğitim ve askerlik çağındaki gençliğimizin emanet edildiği Milli Savunma ve Milli Eğitim Bakanlığını, peşinden de Milli Meclisin Başkanlığını yapan bu kafa, bu ülkeye ve gençliğine acaba ne kazandırdı? Daha doğrusu neler kaybettirdi? diye, bir düşünün bakalım. Bu kafanın, adında Milli sözcüğü olan Milli Eğitim ve Milli Savunma Bakanlığı yaptığı bu ülkede, Cübbeli Ahmet Hoca, neden “Yanmaz Kefen” satmasın? Başka açıkgözler de ortaya çıkıp, “Cennet manzaralı mezar yeri” neden satmasın?
İşte, bütün anlatmaya çalıştıklarım, bu cümlelerde saklı.
Memleketimizde olup-biten birçok çarpıklığı görmek istemiyoruz, çünkü moralimiz bozuluyor, üzülüyoruz. Ancak, bazı olanları görmemek mümkün olmuyor. En azından Şeytan bize, “Hiç olmazsa bunları gör!” diyor. İşte, bu anlatmaya çalıştığım konu, Şeytanın gör dediklerindendir.
Çetin Altan demek ki, yazılarında o başlığı kullanmakta çok haklıymış.