Yaşlı Yalancı çoban, bu yanıta çok üzüldü. Genç çobanın otlaktaki ilk günü çok da sıkıcı geçti sayılmaz. Kuzuların oyunlarını, koçların dalaşmasını, sürü başının onları ayırmasını seyretti; birkaçına ad koydu. Acıkınca azık torbasını açıp karnını doyurdu. Çabucak akşamı etti. Ertesi gün de, daha ertesi gün de böyle geçti.
Artık her şey ona tekdüze gelmeye başladı. Saatler uzuyor, hiçbir değişiklik olmuyordu. Dakikaları saymaya başladı. Ondan da bıktı. Bir hafta böyle geçti.
Ertesi hafta, kendi kendisine, “Biraz eğlenmenin kimseye bir zararı olmaz! Ama ne yapmalı?” diye düşünmeye başladı. Sonra aklına bir oyun geldi:
– Buldum! diye bağırdı.
Sürüyü bırakıp yamaçtan aşağı koştu, köye yaklaşınca:
– İmdaaat! Kurtlaaar! Kurtlar sürüye daldı. Kurtlaaar! Kurtlaar! diye haykırıyordu. Onu duyan köylüler, işlerini bırakarak tüfeklerini ve sopalarını alıp koştular. Yalancı Çoban soluk soluğa:
– Canımı zor kurtardım. Nah, her biri eşek kadar kurtlar! diye bağırmayı sürdürdü.
yalanci-coban
Köylüler mal derdine düştüler. Yalancı Çobansa onların telâşlı koşuşturmalarına kıs kıs gülüyordu:
– Çabuk, dedi, sürünün hepsini yemeden yetişelim. Hep birlikte otlağa koştular. Ama ne görsünler? Ortada ne bir kurt ne bir başka hayvan vardı; sürüdeki koyunlar tembel tembel otluyor, köpek de bir ağacın gölgesinde miskin miskin uyuyordu.
Yorgunluktan ve telâştan bitkin köylülerden biri sürüdeki koyunları saydı:
– Hepsi tamam! dedi. Köylülerin yürekleri rahatlamıştı; Yalancı çobana:
– Hani kurt girmişti sürüye? diye sordular. Yalancı Çoban artık kahkahalarını gizlemekte sakınca görmedi:
– Canım, size küçük bir şaka yaptım. Ben şakacı bir adamım. Köylüler bu şakaya öyle içerlemişlerdi ki, dönerken söyleniyorlardı:
– Böyle densizlik görmedim!
– Olacak şey değil!
Durup dururken işimizden gücümüzden alıkoydu bizi! Devam edecek.
|