|
|||
DEDİKODU | |||
Tekin Sönmez | |||
Sivri dilli ve nezaketten yoksun bir kadın bir dedikodu yaymakla suçlanıyordu. Köyün bilgesinin huzuruna getirilen kadın “Söylediklerim bir şakaydı, sadece şaka” diyerek itiraz etti.“ Sözlerim başkaları tarafından yanlış anlaşıldı, ben suçlu değilim” diye bağırdı. Ancak dedikoduya maruz kalan mağdur “Temiz adımı kirlettin” diyerek adalet istiyordu. “Bunu düzeltebilirim” dedi suçlanan kadın. “Bütün sözlerimi geri alıyorum ve affedildiğimi varsayıyorum”. Bilge bu sözler karşısında başını salladı ve “Bu kadın yaptığı suçu anlamıyor. Zaman içinde aynısını yine tekrarlayacak” diye düşündü. Bunun üstüne kadına şöyle dedi: “Kuş tüyü yastığımı pazar meydanına getir. Yastığı kes ve içindeki tüylerin her yana dağılmasını sağla. Sonra da bana kuş tüylerini geri getir, her birini. Düşüncesiz sözlerin, bunu yapmazsan bağışlanmayacak”. Kadın bu isteği gönülsüzce kabul etti ve yaşlı bilgenin gerçekten delirdiğini düşündü. Gene de onu gülünç duruma düşürmek için yastığı pazar meydanına getirdi. Yastığı kesti ve kuş tüyleri her yanı kapladı. Kadın onları yakalamaya, kapmaya uğraştı. Her birini tek tek toplamaya çalıştı. Harcadığı güçten bitkin düşerken bu işin mümkün olmadığını anlayıverdi. Elinde çok az miktarda kuş tüyü ile geri dönerek “Onları toplayamadım, her yere dağıldılar” dedi içini çekip başını öne eğerek ve ekledi: “Tıpkı yaydığım dedikodunun sözlerini geri alamayacağım gibi. İNCİ Bir istiridye komşu istiridyeye “İçimde büyük bir sancı var. Ağır ve yuvarlak ve bana çok ıstırap veriyor.” Ve öbür istiridye tepeden bakar bir hoşnutlukla yanıtladı “Göğe ve denizlere şükürler olsun ki benim içimde hiçbir sancı yok. İçimde ve dışımda her şey iyi ve tamam.” O sırada oradan geçmekte olan bir yengeç iki istiridyenin konuşmasını duydu ve içinde ve dışında her şey iyi ve tamam olan istiridye “Evet, iyi ve tamamsın; ama komşunun taşıdığı sancı gerçekte son derece güzel bir inci.” ÖNCE KIYAFETLERİ DOYURMALI Sultan sarayda görkemli bir şölen vermişti. Nasrettin Hoca de saraya gelen güzel güzel giyinmiş misafirleri izliyordu. Sonra kendi üzerindeki paçavralara dokundu ve şenliğe katılan insanların üzerindeki şık saten ve ipeklerle karşılaştırdı. Karnı açlıktan gurulduyordu. Ziyafet sofrasındaki güzel yiyecekleri düşündü. Karnının açlığının etkisiyle saray kapısına doğru yürüdü ve kendini muhafızlara tanıttı. Geleneklere uygun olarak misafirperver bir şekilde isteği geri çevrilmedi, muhafızlar şölene katılmasına izin verdiler. Muhafızlar onu ziyafet masasının en sonuna oturttular. Sonra lezzetli yiyecekler tepsilerle iyi yetişmiş garsonlar tarafından masaya getirildi fakat masanın sonuna Nasrettin Hoca’nın oturduğu yere gelindiğinde tepsiler boşalmıştı. Nasrettin Hoca üzgün bir şekilde kullanılmamış tabağının başından kalkarak saraydan dışarıya çıktı. Sonra zengin bir arkadaşının evine giderek olanları ona anlattı. “Senden bir takım kıyafet ödünç alabilir miyim?” dedi. Arkadaşı ona zengin kıyafetler ve ona uygun şık bir sarık verdı. Nasrettin Hoca saraya geri döndü ve muhafızlara kendini tanıttı. Muhafızlar onu iyi kıyafetler içinde görünce ona inanmadılar , onun ziyarete gelen bir prens olduğunu düşündüler ve onu önünde eğilerek selamladılar. Muhafızlar ona eşlik ederek onu içeriye masanın en başına oturttular. Yeniden tepsiler dolusu yemek sofraya geldi. Bu sefer garsonlar Hoca’ya tabağını lezzetli yiyeceklerle doldurdular. Çok geçmeden bütün herkes Hoca’ya bakmaya başladı. Koluna sos döktü, sarığına içecek döktü, bütün mantosunu yemekle kapladı. Sonunda yanında oturanlar çekinerek: “Neden şık kıyafetinizi kirletiyorsunuz ?” diye sordular. “Eğer kıyafetim şimdi kötü görünüyorsa çok özür dilerim.” dedi Hoca. “Fakat bu yemekleri yememe vesile olan bu kıyafetler, o yüzden doymak önce onların hakkı.” |
|||
Etiketler: DEDİKODU, , |
|
Bu modül kullanıcı tarafından yönetilir, ister kod girilir ister iframe ile içerik çekilir. Toplamda kullanıcı 5 modül ekleme hakkına sahiptir, bu modül dahil tüm sağdaki modüller manuel olarak sıralanabilir.