İnsanı mahlukatın en şereflisi kılan özellik, onun sosyal varlık olması, akıl sahibi olması ve tüm varlıkların doğalarının korunmasında lokomotif rol üstlenmesidir. İnsan olma özelliğini uhdesinde barındıran varlık; iyi ile kötüyü, çirkin ile güzeli, yalan ile doğruyu, helal ile haramı, ihya ile imhayı, sevgi ile nefreti, azim ile hırsı, ruh ile nefsi, ilim ile cehaleti, sevinç ile kederi, temizlik ile pisliği, muavenet (yardımlaşma) ile muhanneti (hased)’i birbirinden ayırt edendir. Zira o, yapıp-ettikleri ve yapmadıklarıyla sorumludur. Bazen kızdığımız insanlara gayri ihtiyari olarak “öküz gibi adam” deriz. Böylelikle de, insanı eşref-i mahlukat kılan özelliğine halel getirdiğini biliriz. Gerçekten şeklen insan olarak gördüğümüz kimi yaratıklar vardır ki bilakis öküzden de daha aşağı vasıfları taşıdıklarını görürüz. Hatta “öküz” benzetmesini yapmak bile öküze hakaret olarak telakki edilebilir. Özellikle yaşı 50 ve üstünde olup ta köyde yaşamış olanlarınız bilir. “Öküz” denen hayvan, çifte sürüldüğü zaman tarlalardan insan boyu kadar buğday başağı filizlenmesine katkı sağlar. Sağladığı bu başaktan elde edilen danelerden ekmek üretilir ve tüm hane halkı da bu ekmeği yer ama buna mukabil öküz de sadece o başağın saplarını saman olarak yer. Gördüğünüz gibi, öküz çalışır sadece kendisi yemekle kalmaz onlarca insan da istifade eder. Bu nazariyeden olaya baktığımız zaman kimi insanların kendinden başka hiçbir kimseye fayda sağlamadığını görürsünüz. İşte ona “öküz gibi adam” demek gerçekten öküze hakaret sayılır. Zira öküz daha faydalıdır. O halde insandan beklenen şey, topluma faydalı olmaktır. Hangi alanda hizmet üretiyorsa, o alanda çapına göre insanlığa katkı sağlaması gerekir. Alim ise ilmini toplumun hizmetine sunacak, zengin ise zenginliğini hizmete sunacak, işçi ise işgücünü sunacak, iyi zekaya sahip bir öğrenciyse zekasının hakkını vererek derslerine çok çalışacak, vs. vs… Böylelikle hem kendisi üst düzeyde fayda sağlamış olacak ve hem de toplum müstefit olacak. Örneğin, çamaşır makinesini üreten insanın elde ettiği maddi kazanımlar ne kadar çok ise de, dünya hanımlarından aldığı hayır duaları da kendi kazancınının kat kat üstündedir. Eğer bir insan, kapasitesi oranında üretken olmazsa, ürettiğini toplumun menfaatine sunmazsa, ona insan demek, insanın taşıdığı özelliklere hakaret sayılmaz mı? Unutulmamalıdır ki, hiçbir insan hiçbir işe yaramaz değildir. Her insan mutlak bir işe yarar ve toplum da ondan istifade eder / etmelidir.
ŞEYH YUNUS DEDE
(Şeyh Yunus) : Halen kendi adının verildiği Şeyh Yunus (Ahlatçık) köyünde yatmakta olan bu muhterem zatın12. yüzyılın ikinci yarısında Horasan’dan geldiği bilinmektedir.Mezarı köyün kuzey bölgesinde yüksekçe bir tepe üzerindedir. Mezarının üzerinin kapatılmasını istemeyen bu gönül dostu bilhassa yağmur duasına çıkılan yıllarda ilk akla gelen zattır. Şeyh Yunus köyünde her yedi yılda bir, yedi öküz kurban kesilir. Kesilen kurbanların etiyle pişirilen bulgur pilavı oraya gelenlere ikram edilir. Köylüler yedi yılda yedi öküz kurbanı kesmenin ne zamandan beri yapıldığını bilmemekte, bu olayı Şeyh Yunus hazretlerine kadar indirmektedirler. En son kurban kesme ve yağmur duası 2003 yılında yapılmıştır.
ÖKÜZ ARTIK YOK
Bir çift öküz yeter mi?: Ordu’dan bağımsız milletvekili adayı olan 77 yaşındaki üç çocuk babası Nurettin İslam, propaganda çalışmalarına başladı. Seçim otobüsü yerine kağnıyla mahalle mahalle dolaşan İslam şöyle diyor: “Başımda fötr, ayağımda çarıkla dolaşıyorum. Fötr Cumhuriyet’i, çarık ve heybem de Osmanlı’yı temsil ediyor. Bizde para yok. Bunun için ben kağnı aldım. Öküz bulabilirsem köylere de gideceğim.” Kaynak: Hikayeler.com Kalın sağlıcakla.
NAMAZIMI KILMADAN OLMAZ Bizim Hoca nın dostları, ne zamandır yapmıyorduk şu Hoca’ya bir oyun oynayalım, diye, Hoca’yı derdest edip teneşir tahtasına yatırmışlar. Hoca da doğrusu oyunu bozmak istememiş. Kara Külah’ı getirip: – Üstat, demişler, Hocamız, hakkın rahmetine ka vuştu, cenaze namazını kıldırmak sana kaldı. Az önce Hoca’yı sağ salim çarşıda gören Kara Külah: – Oyunu bırakın, demiş, ne cenaze namazı! O sırada kalabalığın arkasındaki teneşir tahtasından doğrulan Hoca: – Olmaz arkadaş, demiş, namazımı kıldırmadan bir yere gidemezsin! |