Zamanın birinde bir çoban varmış. Emanet koyunları güdermiş. Gel zaman git zaman, her gün sürünün içinden bir koyun eksilir olmuş. 2 tane de davar köpeği varmış. Fakat ne havlama ne başka bir tepki. Çoban mahcup düşüyor tabi. Emanet aldığı hayvanların sahiplerine. İzah da edemiyor. Önüne de geçemiyor olayın. Bir gün niyet etmiş, uyumayacağım diye. Uyur gibi yapacağım bu köpekler ne yapıyor? Göreyim… Gece olmuş, sırtını ağaca yaslayıp, gözlerini kapamış. Bir zaman sonra köpekler yaklaşmışlar; birisi hafifçe burnunu koklamış çobanın, diğeri burnuyla çobanın ayaklarına dokunmuş hafiften. Bakmışlar ses soluk yok. Sanmışlar ki çoban uyudu… Koştur koştur karşıki dağa gitmişler. Kurtlarla çakallarla birleşmişler. Oynaşıp eğlenmişler. Sonra da birlikte sürünün içine dalmışlar. En semizinden 1 tane koyun seçip, çekmişler kenara. Kurtlar parçalamış koyunu.Köpekler yalaka, kenarda durmuşlar. Kurtlar yiyip, yol almışlar… Çoban bütün olayı seyretmiş, hayretler içinde kalmış. Sabah olmuş kendi bulunduğu köyün bağlı olduğu kasabanın en büyük sokağında bir ağaç bulmuş, asmış 2 tane urgan, bağlamış 2 köpeğini birdenasarak boğmuş…Tabi bu olay, bütün kasabalarda, sonra vilayette sonra da, taa sultanın bulunduğu payitahta kadar ulaşmış. Haber ulaşınca o zamanlar televizyon yok, radyo yok başka bir eğlencelik de yok. İnsanlar bu tür vakaları dinlemeyi çok severlermiş. Özellikle de sultanlar severmiş. Demiş ki; “getirin bakalım şu çobanı da, bu işin hikmeti nedir bize bir anlatıversin.” Çağırmışlar çobanı, çoban gitmiş, sırtında kepenek.
-Buyurun sultanım demiş.
-Anlat bakalım. Köpeklerini niye boğdun çoban efendi?
-Efendim, emrinizdir anlatırım ama bir şartım var, demiş.
-Söyle şartını.
-Duydum ordunuz seferdeymiş, uzun zaman olmuş, müsaadeniz olursa şartım; beni o ordunun başına başkumandan yapmanız.
Başlamış kahkahayı sultan, demiş ki;
-Yahu onca gözdem var, onca komutanım var, ben seni nasıl göndereyim de başkumandan yapayım?
-E sultanım demiş, madem yapmayacaksınız ben müsaadenizi isteyeyim.
Sonra sultan içinden düşünmüş demiş ki: “Benim komutanlarım işini bilir, en fazla iki alay konusu olur sonra gelir sözünü de tutmak zorunda kalır bu işin sırrını anlatır bana.”
-“Tamam demiş” ya, “tamam. Hadi seni gönderdim; seferdeki ordumun başkumandanı sensin çoban efendi.”
Çoban çıkmış yola, gitmiş. Aradan zaman geçmiş. Bir zaman sonra, bir ulak, kan ter içerisinde gelmiş.
-Efendim, başkomutan olarak gönderdiğiniz çoban, bütün komutanlarınızı, bütün gözdelerinizi ağaçlara urganlar bağlayıp boğdurdu…!!!
|