Bir devlet dairesinin büyük bir odasında 8-10 memur çalışıyormuş. Bunlardan iki tanesinin masaları karşı karşıya olmasına rağmen, senelerden beri hiç birbirleri ile konuşmamışlar, tanışmamışlar. Memurlardan biri saat tam beşte önündeki bütün dosyaların muamelesini bitirip giderken, diğer memur önündeki dosyaların işi bitmediği için hep geç kalırmış. Bu böyle senelerce sürüp gitmiş.
Bir gün dehşetli bir kar fırtınası başladığı için, kimse daireden çıkamamış. Bütün gece orada kalmak zorunda olduklarını anlayan memurlar, dışarıdan kebap, lahmacun, rakı getirtip eğlenmeye başlamışlar. Masaları çok yakın olduğu halde birbiri ile hiç konuşmayan iki memur, alel acele kurulan rakı masasında da yan yana düşmüşler. Bir tanesi kadehini kaldırıp şöyle demiş:
- Yahu arkadaş, bu kadar senedir hiç konuşmak kısmet olmadı. Haydi şerefe!..
- Şerefe arkadaşım!..
- Arkadaşım senelerden beri konuşmadık. Bari bundan sonra arada bir iş bitince beraber çıkalım, köşedeki meyhanede bir iki kadeh çekelim.
- Çok iyi olur, ama benim işim sizinki gibi saat beşte bir türlü bitmiyor. Siz nasıl oluyor da işinizi tam zamanında bitirebiliyorsunuz?
- Kimseye söylemiyeceğine dair söz verirsen, sana bir sırrımı açıklayacağım.
- Tamam, söz.
- Bana karışık, içinden çıkılması zor olan bir dosya getirdikleri zaman üstüne "Ahmet Bey'e havale" yazıp kaleme geri gönderirim. Senelerce önce "Nasıl olsa bu koca bakanlıkta bir Ahmet Bey vardır" diye düşündüm ve haklı çıktım. Şimdiye kadar havale ettiğim dosyaların hiç biri bana geri gelmedi.
Öteki adam ayağa kalkmış, elini uzatmış ve şöyle demiş:
- Galiba artık tanışmamızın zamanı geldi, bendeniz Ahmet Bey!..
AKILLI KEDİ
Adamın biri, karısının kedisinden o kadar nefret ediyormuş ki; ne edip, ne yapıp ondan kurtulmanın yollarını düşünüyormuş. Bir sabah kediyi arabaya atan adam, evlerinin 20 blok ötesinde bir sokağa götürmüş, onu orda bırakıp doğru işe gitmiş. Aynı akşam işten eve gelen adam, bir bakmış ki; kedi evin bahçesinde karısıyla oynuyor, kadın neşe içinde demiş ki:
- Ay bütün gün onu aradım, ama akşamüstü bir baktım, gelivermiş. Evin yolunu nasıl da bulurmuş benim akıllı kedim.
Adam çok bozulmuş, ama belli etmemiş, ertesi sabah yine kediyi arabasına atmış, bu sefer evin 40 blok ötesinde bir sokağa götürüp bırakmış ve işe gitmiş, akşam işten eve gelmiş, bir de ne görsün; kedi salonda yine karısıyla yerlerde yuvarlanıyor. Adam ertesi gün kediyi 60 blok öteye bırakmış, akşam gelmiş yine kedi evde. Sonraki gün adam kediyi 70 blok öteye bırakmış, akşam kedi yine evde.
Adam, ertesi sabah kediyi arabaya koymuş, 90 blok öteye gitmiş, oradan köprü yoluna girmiş, ilk çıkıştan sağa dönmüş, oradan tekrar sağa dönmüş, gitmiş de gitmiş, bir 20 blok daha uzağa gitmiş, sola dönmüş, biraz daha gitmiş, ve orada kediyi arabadan atmış.
Saatler sonra evin telefonu çalınca, kadın açmış:
- Alo.
Arayan kocasıymış:
- Hayatım, kedi orada mı?
- Evet, neden sordun?
- Şunu telefona bir çağırsana, kayboldum!..
UĞURSUZ
Adam komadadır. Yanında ise karısı... Adamın gözleri nemli, kısık sesiyle karısına doğru bakar ve konuşmaya başlar:
-''İlk işten kovulduğum zaman yanımdaydın. İflas ettiğim gün oradaydın. Vurulduğum zaman ilk gözümü açtığımda seni gördüm. Trafik kazası geçirdiğimde hastanede hep başucumdaydın...''
Karısı takdir edilmenin mutluluğunda tabii; ama adam devam eder:
-''Şimdi komadayım yine başucumdasın. Sonunda anladım ama, çok geç oldu; yahu sen ne uğursuz kadınsın!"
|