Bu Kanal konusunda iktidarın, daha doğrusu Cumhurbaşkanı’nın ısrarı, başta İstanbul olmak üzere ülkeyi büyük bir felakete doğru götürüyor. Göz göre göre bu ısrar, acaba neden yapılıyor? Üstelik yoksul halk geçim sıkıntısı derdiyle inleyip dururken, bu ısrar niye?
Değerli okurlarım, Bugün size, daha önceki yazılarımda da temas ettiğim, birbirine bağlı iki felaketten söz edeceğim.
Biri deprem, diğeri herkesi şaşırtan ve benimsenmeyen Kanal İstanbul Projesi. İkisi de birbirine bağlı felaket. Biri doğal, diğeri yapay felaket.
Bu yazıyı kaleme aldığım gün, deprem oluşumunun bilimsel uzmanı, Prof. Ahmet Ercan’ı iki saate yakın dikkatlice dinledim.
Onun ve öteki uzmanların daha önce anlattıklarını ve başka bildiklerimi de hatırlayarak, her sözüne kulak ve hak verdim.
Hoca diyor ki, “Göz göre göre bir felakete doğru gidiyoruz. Bu Kanal İstanbul adlı projede, neden bu kadar ısrar ediliyor? Anlamak mümkün değil. Evet, anlamak mümkün değil! Devam ediyor.
“Türkiye, dünyanın önemli bir deprem kuşağında bulunuyor. İçinden geçen ve adına Kuzey Anadolu fayı denilen ve kırılıp deprem yaratacak olan bu oluşum, tetikte bekliyor. 1999 depremini yaşadık. Daha sonra parça buçuk tabiriyle oluşanları da gördük, yaşadık. Demek oluyor ki, Türkiye’nin diğer bölgeleri ile birlikte İstanbul ve çevresi, büyük tehlike altında. Bilimsel bulgulara göre hemen olmasa da, olmayacağına dair hiçbir garantisi yok. Üstelik, olduğunda pek yıkıcı ve öldürücü olacak.” Adamcağız, daha ne desin ki?
Hoca, bu bağlamda Trakya’nın da büyük risk altında olduğunu söylerken, Tekirdağ ve kimi ilçeleri başta olmak üzere, felaketin yaygın olacağını ifade ediyor, mesela İstanbul Eminönü/Sultanahmet semtinden başlayarak, sahili izleyin Kumkapı, Yenikapı, Zeytinburnu, Bakırköy, Ataköy, Yeşilköy ve Florya’nın pek riskli bölgeler olduğunu belirterek, merkezi Kücükçekmece olmak üzere, Avcılar, Ambarlı, Gürpınar, Beylikdüzü, Büyükçekmece, Kumburgaz ve Silivri’ye gelip dayanıyor. Orada da kalmıyor. Marmara Ereğlisi’nden Tekirdağ ve Şarköy’e kadar uzanıyor. Hem de, etkili bir biçimde.
Hoca bunları isim isim söylerken, Çorlu, Çerkezköy ve civarı ile Saray ilçesini de, bu konuda masun görmüyor. Tehlikeden söz ediyor.
Bu kadar açıklamadan sonra:
GELELİM KANAL İSTANBUL’A
Hiç de gerekli olmadığı halde, Kanal İstanbul adı verilen, Karadeniz’i gereksiz yere Marmara’ya bağlama projesinin yaratacağı büyük tehlikeden bahseden Deprem Uzmanı,
İstanbul’un önemli ölçüde su ihtiyacını karşılayan Terkos Gölü’nün işlevini yitireceğini ve İstanbul’da böylece önemli su sıkıntısı yaşanacağını, yöredeki Sazlıdere Barajının yok olacağını, Kanalın geçeceği bölgenin tarım arazisi olmaktan çıkıp, tarıma büyük sekte vurulacağını, şimdiden buradaki arazinin tarımdan çıkıp rantlı arsalara dönüştürüldüğünü ve çok yüksek fiyatlarla satıldığını, yurt dışından bile, mesela Katar‘dan alıcı bulduğunu, yakınların ve yandaşların büyük vurgunlar yaptığını, bu sebeple yeni imar planları yapıldığını, esasen İstanbul’a Anadolu’dan vaki göçün daha da artacağını söyleyen Hoca, “Doğu ve Güneydoğu Anadolu boşalıp, kimlerin eline kalacak?” Diyerek, serzenişte de bulunuyor.
ESAS TEHLİKE DEPREM !
Kanalın yapımında vaki ve çok büyük hacımdaki toprak değişiminin zemini bozacağını ve deprem riskine uygun hale getireceğini, deprem tehlikesinin böylece İstanbul ve çevresini çok daha riskli hale getireceğini anlatan Deprem uzmanı, bu girişimin göz göre göre ve çok para harcanarak tehlikeyi çağırmak olduğunu anlatıyor. Deprem uzmanlarının bütün uyarılarını ve projeden vazgeçilmesi hususunda ikazlarına rağmen, bunda neden bu kadar ısrar edildiğini anlamadığını belirtiyor.
Durduk yere Ayasofya’nın açılmasının da büyük talihsizlik olduğunu ve dünya kamuoyunun öfkesinin üstümüze çekildiğini söyleyen Ahmet Ercan, tehlike üstüne tehlike yaratıldığını, bu duruma seyirci kalan halkın ve ülkemizin bundan büyük zarar göreceğini ifade ederken, bendeniz de bu köşeden sizlere bu büyük tehlikeyi bir kere daha hatırlatmak istedim. Ve derim ki, “Bu kadar büyük para, toprağa gömmek için acaba nereden bulunacak?”
İlaveten, bu iktidar gidip de proje yarıda kaldığında, gelen iktidar buna devam edecek mi? Yoksa, haklı olarak vazgeçip harcanan paralar böylece toprağa mı gömülecek? Birazda siz düşünün bakalım.
Değerli okurlarım, Derler ki her ülke layık olduğu bir yönetimle yönetilir. Anlaşılan, biz de bu yönetime layıkız, bunu hak ediyoruz.