Hayvanlar da tıpkı insanlar gibidir. İnsanlar nasıl sevinip üzülürlerse, nasıl heyecanlanıp korkarlarsa, hayvanlar da öyle sevinirler, üzülürler, heyecanlanırlar, korkarlar.
Korku deyince, aklıma, ak tavşanın korkusunu anlatan masal geldi. Size de anlatayım da dinleyin.
Ormanın içinde, yalnız başına bir ak tavşan yaşarmış. Ak tavşan her şeyden korkarmış. Rüzgâr esse korkarmış, yağmur yağsa korkarmış; hatta karıncadan bile korkarmış. Ak tavşanın bu korkusunu bilen diğer hayvanlar da, onun bu huyuyla alay eder; onu sürekli korkuturlarmış. Ak tavşan artık yaşadığı korkulara dayanamaz hale gelerek: “Bu korkularla yaşamaktan bıktım, usandım. Kendimi göle atayım da kurtulayım” demiş ve göle doğru yola koyulmuş.
Az gidiyor uz gidiyor, dere tepe düz gidiyor. En sonunda gölün kıyısına varıyor. Gölün kıyısında yuva yapmış olan kurbağalar, ak tavşanın kendilerine doğru geldiğini görünce, korkularından suya atlamışlar. Kurbağaların kendisinden korkarak suya atladıklarını gören ak tavşan: “Yahu benden korkakları da varmış. Ben de korkularımla yaşamayı, onları alt etmeyi öğrenmeliyim” diyerek, göle atlamaktan vazgeçmiş.
FERMANI OKU AHRETLİK
Tilkiyle çakal ahretlik olmuşlar. Gez-dolaş; vakit geçmiş. Bizim iki kafadarın karınları acıkmış tabii. “Nasıl yapsak da karnımızı doyursak” diye düşünürken, tilki:
— Bir fikrim var ahretlik demiş.
— Nedir?
— Ahmet Aga’nın bağına girip üzüm yiyeceğiz.
— Yahu nasıl olur? Ahmet Aga bağını boş bırakmaz. Elinde tüfeğiyle, her gün bekler bağını.
— Korkma ahretlik; padişahtan fermanım var. Padişah, istediğimiz bağdan üzüm yiyebileceğimizi fermana yazdı. Bize değil Ahmet Aga, hiç kimse karışamaz.
— Öyle mi?
— Öyle.
Çakal ne yapsın? Uymuş tilkinin sözüne; girmişler bağa. Ora senin bura benim; başlamışlar üzümleri yemeğe. Onlar üzümleri yiyedursun, Ahmet Aga asma yapraklarındaki kıpırtılardan, bağa hayvan girdiğini anlamış. Tüfeğini kaptığı gibi, basmış kurşunu. Tilki, kurşun sesini duyar duymaz, tabanları yağlamış. Daha ne olduğunu anlayamayan çakal:
— Padişahtan aldığın fermanı oku ahretlik diye tilkiye seslenmiş.
Tilki:
— Bırak şimdi fermanı. Bu toz duman içinde ferman mı okunur. Sen de tabanları yağla demiş.
Çakal bakmış ki pabuç pahalı; o da başlamış kaçmaya.
Geçen gün dere kenarına yattım, uzandım. Bir de ne göreyim: Bizim iki kafadar –önde tilki, arkada çakal- hala kaçmaya devam etmiyorlar mı? Şaştım kaldım.
|