Bir öğrenci güreş sanatını öğrenmek için çok tanınmış bir güreş şampiyonuna gitmiş.
Yıllarca büyük bir istekle ve hayran olunacak şekilde çalışmış. Bir gün ustasına sormuş:
“Bana öğreteceğin başka bir şey kaldı mı?”
Usta da: “Bugün öğretebileceğim her şeyi öğrendin.” demiş.
Bu sözler genç güreşçiyi çok gururlandırmış ve hocasının yanından ayrılıp kendi yoluna gitmiş.
Ülkeyi dolaşmaya ve her yerde en iyi güreşçinin kendisi olduğunu hatta ünlü şampiyonu bile yenebileceğini söylemeye başlamış. Günler aylar birbirini kovalamış ve sonunda ustasıyla güreşmeye karar vermişler.
Binlerce insan ikisinin arasındaki maçı seyretmeye gelmiş. Uzun ve eşit düzeyde giden bir güreş sonunda; usta öğrencisini şaşırtıcı bir oyunla yenmiş. Nefesi kesilen öğrenci:
“Garip, bana bildiğin her şeyi öğretmiştin. Beni nasıl bilmediğim bir oyunla yendin?” diye sormuş. Ustası cevap vermiş:
“Genç dostum, doğru, sana o gün için bildiğim, ustalığımın sonucu olan her şeyi öğretmiştim, fakat takdir edersin ki sen benden ayrıldıktan sonra da ben, çalışmaya ve öğrenmeye devam ettim.”
BİLGE KADININ TAŞI
Dağlarda gezen bir bilge kadın, nehirde değerli bir taş bulmuş.
Ertesi gün kendisi gibi bir seyyahla karşılaşmış. Ama seyyahın karnı açmış.
Bilge kadın torbasını çıkarmış ve yemeğini onunla paylaşmış. Aç seyyah, bilge kadının torbasındaki değerli taşı görmüş ve taşı çok beğendiğini söyleyip onu kendisine vermesini istemiş. Bilge kadın hiç tereddüt etmeden taşı ona vermiş.
Seyyah karşısına çıkan bu şansa çok sevinip, bilge kadının yanından ayrılmış. Taşın, yaşamının geri kalan kısmını güvence altına alacak kadar değerli bir taş olduğunu biliyormuş.
Fakat bundan uzun yıllar sonra seyyah, uzun uğraşların sonunda bulduğu bilge kadının karşısına yeniden çıkmış.
Seyyah, bilge kadına, “Senden bu taşı değil, bundan daha değerli bir şeyi istiyorum. Bana onu verebilir misin?” demiş.
Bilge kadın, seyyahın kendisinden ne istediğini sorunca, seyyah yanıtlamış : “Bu taşı bana vermeni sağlayan şeyi.”
ZAMAN KAYBI
Bir gün Eflatun, talebelerinden birini kumar oynarken yakalamış ve şiddetle azarlamış.
Talebesi: “İyi ama ben çok az bir parasına oynuyordum.” diye itiraz edecek olunca…
Eflatun cevap vermiş : “Ben seni kaybettiğin para için değil, kaybettiğin zaman için azarlıyorum.”
EŞEKLER NEYİN NESİ?
Bu Bir Osmanlı Hikayesi
Çevresindekilerce gizliden gizliye "Öküz" olarak adlandırılmış olan Mehmet Paşa'nın komuta ettiği ve İran'a karşı düzenlenen bir seferde, ordu komuta heyeti kışlak çadırında toplanmış taarruz planlarını gözden geçirirlerken, birliklerin iaşesi ve taşıma işleri icin getirilmiş öküzlerden biri çadırın aralığından kafasını uzatıp gözlerini Öküz Mehmet Paşa'ya dikmiş. Çevresindekiler gülmemek icin kendilerini zor tutmuşlar, biraz tebessüm ederlerken, ökuz gitmiş. Ancak bir süre sonra tekrar gelip, başını yine içeri uzatmış ve yine uzun uzun Öküz Mehmet Paşa'yı süzmüş. Bu sefer çevresindekiler artık kendilerini tutamayıp kahkahaları basmışlar. Herkes gülmekten kırılırken, Ökuz Mehmet Paşa,
-Bu hayvan bana ne diyor biliyor musunuz?" diye sormuş.
-Hadi senin kim olduğunu anladım da, bu yanındaki eşekler neyin nesi?' diye soruyor.
|