Oduncunun biri, nehir kenarındaki bir ağacın suya sarkan dallarını kesiyormuş. Baltasını suya düşürünce bağırmış:
- Aman Tanrım!..
Bir peri belirmiş, oduncuya sormuş:
- Ne bağırıyorsun?
Oduncu baltasını suya düşürdüğünü ve yaşamını sürdürebilmek için o baltaya ihtiyacı olduğunu söylemiş. Peri suya dalmış ve elinde bir altın balta ile tekrar belirmiş:
- Baltan bu muydu?
- Hayır.
Peri tekrar suya dalmış ve bu sefer elinde gümüş bir balta ile tekrar belirmiş:
- Baltan bu muydu?
- Hayır.
Peri tekrar suya dalmış ve bu sefer elinde demir bir balta ile tekrar belirmiş:
- Baltan bu muydu?
- Evet.
Oduncunun dürüstlüğü, perinin çok hoşuna gitmiş. Baltaların üçünü de oduncuya vermiş. Oduncu mutlu bir şekilde evine dönmüş.
Bir zaman sonra eşiyle birlikte nehir boyunca yürürken, karısı suya düşünce, oduncu bağırmış:
- Aman Tanrım!..
Peri yine belirmiş:
- Niye bağırıyorsun?
- Karım suya düştü!..
Peri suya dalmış ve Jennifer Lopez'le birlikte geri dönmüş:
- Senin karın bu mu?
- Evet.
Peri sinirlenerek bağırmış:
- Yalan söylüyorsun!..
Oduncu boynunu bükerek şöyle demiş:
- Özür dilerim peri, ortada bir yanlış anlaşılma söz konusu. Eğer Jennifer Lopez için hayır deseydim, bu sefer Catherine Zeta-Jones ile geri dönecektin, o na da hayır deseydim, karımla dönecek ve her üçünü de bana verecektin. Ben fakir bir adamım ve üç karının sorumluluğunu taşıyamam.
ÇAL ÇOBAN ÇAL
Bu Bir Osmanlı Hikayesi
Yıldırım Bayezid Han’ın en sevdiği oğlu Ertuğrul, Sivas’da vali olarak bulunuyordu.
Timur Han bütün İran’ı ele geçirip bir kasırga gibi Doğu Anadolu’ya girdi. Osmanlı Devletinin o zamanki en uzak noktası Sivas idi.
Timur, hızla Sivas’ı kuşattı ve teslim olmasını istedi. Fakat şehrin kumandanı olan Ertuğrul bunu reddedince şiddetli bir kuşatma başladı. İçeriden elde ettiği adamları, şehrin kapılarını gizlice Timur askerine açınca, Sivas Timur’un eline geçti. Ertuğrul ise bir avuç askeriyle çarpışa çarpışa şehid oldu.
Bu haber Yıldırım’a ulaşınca acılar içinde kaldı. Bir yandan Ertuğrul gibi bir oğul, diğer yandan Sivas gibi bir kalenin kaybı onu çok sarstı. Bu yüzden efkar dağıtmak için arasıra Uludağ sırtlarına doğru gezintiye çıkıyordu.
Yine birgün yanında veziri olduğu halde dağ eteklerine çıkmıştı. Biraz sonra, koyunlarını otlağa salmış, sırtını bir ağaca yaslamış bir çobanın, kavalıyla içli havalar çaldığını duydular ve oraya yöneldiler. Bir müddet gözyaşları içinde onu dinledikten sonra Yıldırım Bayezid Han:
“Çal çoban çal...Keyif de senin, rahat da senin. Kaybettiğin neyin var ki. Sivas gibi kalen mi gitti, Ertuğrul gibi oğlun mu öldü? Çal çoban çal...”
|