Hollywood'dan gelen bir film ekibi, Nevada çölünün kızgın güneşi altında kovboy filmi çekiyormuş. Çeşitli dekorlarla kovboy kasabasına benzeyen film setine elindeki cep radyosuyla dolaşan ihtiyar bir Kızılderili gelmiş ve demiş ki:
- Yarın yağmur yağmak.
Sonra çekip gitmiş. Film yönetmeni bir gün sonra yağan yağmuru hayretle izlemiş. Bu sırada ihtiyar Kızılderili yine gelip şöyle demiş:
- Yarın fırtına olmak.
Sonra gitmiş. Gerçekten de bir gün sonra müthiş bir fırtına çıkmış ve çölü birbirine katmış. Kızılderilinin bilgeliğine hayran olan film yönetmeni talimat vermiş:
- Çabuk bana o Kızılderiliyi getirin, istediği parayı da verin, o olmazsa biz bu filmi bitiremeyiz!..
Adamlar, Kızılderiliyi bulmuşlar, ama yaşlı Apaçiyi bir türlü razı edememişler. Yaşlı Kızılderili en sonunda teklif edilen bir milyon doları kabul ederek, adamlarla birlikte kampa gelmiş.
Bir ay boyunca, ihtiyar Kızılderilinin söylediği her şey tutmuş; yağmur dese, yağmur, çöl fırtınası dese, çöl fırtınası, kavurucu sıcak dese, kavurucu sıcak. Yönetmen gayet memnun mesut durumda filmi çekmeye devam etmiş.
Bir gün yaşlı Kızılderili susmuş ve hava durumu hakkında hiçbir şey söylemez olmuş. Yönetmen, "Nasıl olsa geçer." diye düşünerek beklemiş. Bir gün, iki gün, bir hafta, bir ay derken, yönetmenin sabrı taşmış ve Kızılderiliyi bir kenara çekerek öfkeyle bağırmış:
- Bana bak, bu iş için sana dünyanın parasını ödedim. Bir an önce yarınki hava durumunu söylemezsen, seni buradan atacağım!..
Kızılderili umursamaz bir tavırla omuzlarını silkerek cevap vermiş:
- Hava durumunu nasıl söylemek? Radyo bozulmak!..
HAVLU BÖYLE SALLANIR
Orta yaş üzeri bir İtalyan, son derece ateşli genç bir bayana aşık olmuş, aşkının karşılığını da aynı şekilde almış. Birbirlerini çok sevmişler, birlikte olmaktan çok mutlu olmuşlar ve evlenmeye karar vermişler.
Evlenmişler, ama dışarıda olağanüstü giden işler, yatağa gelince sorun olmaya başlamış. Karısını çok seven, onu her anlamda ve her alanda mutlu etmeyi isteyen adam, yatakta bir türlü istediği sonucu alamıyormuş.
Sevgileri onları çözüm arayışına itmiş. Bir gün konuşurlarken, "Papaza danışalım" fikri çıkmış ortaya. Gitmişler papaza durumlarını anlatmışlar, ne yapabileceklerini sormuşlar. Biraz düşünen papaz, karı kocaya ilginç bir öneride bulunmuş:
- Genç bir delikanlı bulun. Eline bir havlu verin, siz sevişirken, havluyu sağa sola sallasın hafif bir rüzgar yapsın.
Karı koca büyük heyacanla havlu sallayacak genci aramışlar, bulmuşlar. Vermişler gence havluyu, atmışlar kendilerine yatağa. Delikanlı havluyu sallamış, ama eşler yine uyumsuz, yine sonuçsuz. Gitmişler yine papazın yanına, papaz sorunun çözülmediğini öğrenmiş, düşünmüş taşınmış ve kocaya dönüp demiş ki:
- Siz şu delikanlı ile bir yer değişin, havluyu sen salla bakalım ne olacak?
Karı koca papazdan aldıkları son öneri ile evin yolunu tutmuşlar, koca almış eline havluyu sallamaya başlamış, genç adam da genç kadınla başlamış sevişmeye. Tabi sonuç müthiş. Kadın aylar süren susuzluğunu giderirken, bağırış çağırış ortalık inlemiş. Havlu sallayan koca iş bitince, yatakta yorgun yatan genç adama dönmüş ve küçümseyici bir tavırla bağırmış:
- Gördün mü koçum? Havlu böyle sallanır!..
|