Çobanın biri, dağda koyun otlatıyormuş. İhtiyar bir adam, çobanın yanına gelmiş ve su istemiş. Çoban ihtiyar adama su vermiş. İhtiyar da çobana teşekkür etmiş. Biraz soluklanmak için çobanın yanına oturan ihtiyarın gözü, çoban köpeğine takılmış, çobana sormuş:
- Ey çoban, senin köpeğin konuşur mu?
Çoban gülerek cevap vermiş:
- Amca o bir köpek, nasıl konuşsun ki?
İhtiyar adam elindeki asasını köpeğin önüne vurarak sormuş:
- Ey köpek, anlat bakalım çobanın sana ne yapıyor, nasıl davranıyor?
Köpeğin gözleri açılmış, başlamış konuşmaya:
- Çobanım bana çok iyi davranıyor, her gün yemeğimi veriyor, ben de sürüsüne bakıyorum.
Çoban çok şaşırmış. Biraz onra, ihtiyarın gözüne çobanın koyunları takılmış ve çobana sormuş:
- Ey çoban, senin bu koyunlar konuşur mu?
Çoban da şöyle demiş:
- Amca, hadi köpek bir şekilde konuştu, ama onlar koyun, nasıl konuşsunlar?
İhtiyar koyunların birinin önüne asasını vurarak sormuş:
- Ey koyun, anlat bakalım çobanınız size ne yapıyor, nasıl davranıyor?
Bu soru üzerine, koyunun gözleri açılmış ve dile gelmiş:
- Çobanımız bize çok iyi davranıyor, sabahları ahırdan alıp, akşama kadar otlatıp, başımızda bekliyor, akşam olunca tekrar ahıra götürüyor.
Çoban iyice şaşırmış. Tam o sıra ihtiyarın gözü bu sefer çobanın dişi eşeğine takılmış ve çobana
sormuş:
- Ey çoban, senin bu eşek konuşur mu?
Çoban kızarmış, bozarmış ve utana, sıkıla ihtiyara dönerek cevap vermiş:
- Konuşur ama, hep yalan söyler!..
KOKU
Kadının biri, arabasını servisine götürüp dert yanmış:
- Ne zaman arabama birini alsam; bir süre sonra feci bir koku başlıyor, ben yalnızken katiyyen olmuyor.
Arabayı dikkatle inceliyen tamirci kadına dönmüş:
- Tamam, birlikte şöyle bir tur atalım, görelim bakalım sebebi neymiş?
Tamirci, direksiyondaki kadının yanına oturur oturmaz; araba ok gibi fırlamış ve servisin karşısındaki
"Girilmez" levhası bulunan yola dalmış. Kadın arabayı öyle hızlı kullanıyormuş ki; daracık yolda 120 km hıza ulaşmış, yandaki çöp bidonlarına çarparak, bir yayayı son anda sıyırmış, karşıdan gelen arabaların bir sağından bir solundan son anda geçerek ana caddeye fırlamış, sert bir dönüş yaparak durmuş. Direksiyonu bırakan kadın, tamirciye sormuş:
- Bakın, yine o iğrenç koku, nereden kaynaklandığını anlayabildiniz mi?
Korkudan bembeyaz olan tamirci, titrek bir sesle cevap vermiş:
- Nasıl anlamam hanımefendi? Şu anda, kaynağın tam üzerinde oturuyorum!..
UĞURSUZLUK
Avcı Sultan Mehmet bir gün adamlarıyla beraber akşama kadar bir keklik bile vuramaz. Bunun sebebini de, sabahleyin gördüğü bir dervişin uğursuzluğuna bağlar. Solaklara seslenir. Saraydan çıkarken, şu şu tipte, sivri külahlı, sırtı kambur birinin önünden geçtiğini söyler ve hemen bu adamı bulmaları emrini verir. Tarife göre Bektaşi babalarından ayyaş Hamza Babayı yaka paça huzura getirirler.
Sultan:
- Bre uğursuz, nabekar! Bugün sabahleyin karşıma çıktın. Bu yüzden akşama kadar bir ava rastlayamadım. Bu ne uğursuzluktur. Vurun kellesini...
Bektaşi bakar ki kelle elden gidiyor. Son bir dileğini açıklamak
için söz alır:
- A devletlim siz beni gördünüz bir keklik vuramadınız. Ama insaf ediniz, benim de bugün ilk gördüğüm sizdiniz ve kellemi kaybediyorum. Söyleyin, uğursuzluk hangimizde!
|