Bugün, günlerden Cuma. Hemen her hafta Cuma günleri, kimi okuyucularımdan ve kimi dostlarımdan, telefonuma böyle mesajlar geliyor. Öyle sanıyorum, bundan sonra gelmeyecek.
Çünkü, bu tür konuşmaları, iyi dilekleri ve selamlaşmaları, Başbakanlığın yasakladığı söyleniyor. Hatta, İnternette 2017/1 numaralı bir genelge yalanlanmış gibi görünse de, iddialar doğru gibi görünüyor.
Çünkü, 2010 yılı 12 Eylül günü yapılan Referandum öncesinde de, yine dönemin Başbakanı imzası ile bu nitelikli bir genelge yayınlandığı ve “Hayırlı İşler, Hayırlı Günler” gibi söylem ve temennilerin yasaklandığı ifade ediliyor.
Bu kere, ifade sayısı biraz daha artırılmış ve temenniler, “HAYIRLI İşler, HAYIRLI Günler, HAYIRLI Cumalar, HAYIRLI Sabahlar, HAYIRLI Akşamlar, HAYIRLI Olsun, HAYIRLI Dersler!” olarak çoğaltılmış.
Başbakan, büyük bir öfke ile genelgenin varlığını yalanlıyor ve “Kim yaptıysa, büyük bir alçaklık yapmış.” diyor. Başbakan’a, inanmak istiyorum.
Değerli okuyucularım, 12 Eylül 2010 günü yapılan Referandum için, dönemin Başbakanının böyle bir genelge yayınlayıp, yayınlamadığını bilemem, ama bu Referandum için Başbakan Binali Yıldırım’ın böyle bir genelge yayınladığına, katiyen inanmıyorum.
Çünkü, böyle bir genelge yayınlanmış ise, “Bu kadarı da olmaz.” derim. Halkımız da, ayni sözü söyler. Onun için inanamıyorum.
Ne var ki, böyle bir genelge yayınlanmamış olsa da, kamu çalışanlarını ve en azından toplumun bir kesimini korkutmak için iktidar ilgililerinin, yandaş ve kimi yalakalarının böyle sahte bir genelge yayınladıkları söylenebilir.
Amaç, genelge doğru olmasa da bir “Algı yaratmak” gibi gösterilebilir.
Eğer böyle bir şey yapılmış, yani sahte bir genelge ortaya sürülmüş olsa bile, bu çalışma iktidarı yıpratır ve halkın gözünden düşürür.
Siyasi anlamı bir yana, “HAYIR” sözcüğü çok iyi bir temennidir. ŞER’in yani KÖTÜ’lüğün karşıtıdır. Çünkü, her kim olursa olsun önce Allah’tan, sonra da ilişki kurduğu herkesten hayır ve hayır temennisi bekler.
Yine de hepinize, “Hayırlı Cuma’lar.” Allah, ülkemizi şer’lerden korusun. Her işimize, Hayır getirsin. Amin.
18 Adayı, Verecek miyiz?
Değerli okuyucularım; Elinizdeki bu gazete, küçük ve yerel bir gazete olsa da, bu köşeden yine de haykırmak zorundayım.
Daha önce de yazdığım gibi, Ege Denizi’nde ve Aydın’la İzmir İlimizin burnunun dibindeki 18 adamız, Yunanlılar tarafından işgal edilmiş durumda.
Yunanlılar, bu adalara tesislerini kurmuşlar ve bayraklarını dikmişler bile. Ziyaret için de olsa, hiçbir Türk vatandaşını bu adalara sokmuyorlar.
Yunan askeri güçleri, bu adaların her tarafına yayılmış durumda. Yurt dışından gelen konuklarını bile, bu adalarda gezdiriyor ve ağırlıyorlar.
Yabancılara, bu adaların kendilerine ait olduklarını söylüyorlar ve onları adalarda gezdirip, tesislerini gösteriyorlar. Askerleri de, talimlerini bu adalarda yapıyorlar.
Adalar ayrıca, her türlü silah ve mühimmatla da doldurulmuş vaziyette.
Gelen bilgilere göre Türk hükümeti, bu işgaller için Yunanlılara bir “Nota” (Uyarı-İtiraz) bile vermemiş ve bu ülkeyi hiç uyarmamış.
Diplomatik Nota’yı, Müzik notası gibi algılayan yöneticilerimizin neden bu şekilde davrandıklarını anlamak mümkün değil. Çünkü, 10 yıl içinde bir Nota verilmezse, hukuk alanında bu işgalleri kabul etmiş sayılıyoruz. Hak aramak, artık mümkün olmayacak. Eğer, işgalin üstünden 10 yıl geçmiş ise…
Bendeniz de, buradan sesimin çıktığı kadar haykırıyorum. Ey Türk Milleti! Ülke, ayağının altından parça parça gidiyor. Yakında, Kıbrıs adası da işgal edilir ve elden çıkarsa, sakın şaşırmayın.
Bu ülkeyi idare edenlere, ben yine de soruyorum. Ey Vatanseverler (!), Ege’deki bu 18 adayı, VERECEK MİSİNİZ?