Hikayecinin biri geceleyin, etrafına geniş bir halk yığını toplamış, hikâye anlatıyordu. Dinleyicileri bol olduğundan vücudunun bütün parçalan hikâye kesilmişti sanki. Hikayeci büyük bir ustalıkla, terzilerin nasıl acımadan kumaş çaldıklarını, çaldıkları kumaşları nasıl gizlediklerini anlattı. Kalabalığın içinde bulunan bir Türk bu işe çok kızdı. Hikayeci, terzilerin hainliklerini anlattıkça Türk iyice köpürmeye, dertlenmeye başladı:
— Ey hikayeci, dedi, şehrinde, düzen ve hainlikte en usta terzi hangisi?
— Bir terzi vardır, adı Ciğeroğlu'dur. El çabukluğunda, hırsızlıkta halkı öldürür, dedi.
Türk iyice öfkelenmişti:
— Seninle bahse giriyorum, benden bir iplik bile çalamaz o! diye gürledi. Orada bulunanlar:
— Kanatlanıp uçmaya kalkışma dediler, senden daha açıkgözleri bile mat etti o. Yürü, aklına güvenme, onun düzenleri karşısında aklın başından gider.
Türk, büsbütün kızdı. Kendisinden ne eski, ne yeni hiç bir şey alamayacağına bahse girmişti. Malına tamah edenler, onu daha da kızdırdılar. O, malını rehin vermeye kalkıştı:
— Şu Arap atım rehin olsun, dedi, o, bir düzenle benden kumaş çalabilirse onu size vereceğim! Ama bir şey çalamazsa bu atla birlikte sizden bir at alırım.
O gece Türk'ü uyku tutmadı. Hırsızın hayaliyle savaşıp durdu. Sabah olunca atlas kumaşı koltuğuna vurdu, o düzenbazın dükkânına yöneldi. Dükkâna varınca selam verdi. Usta, hemen yerinden kalkarak selamını aldı, merhabalaştı onunla. O kadar saygı gösterdi ve gönlüne girdi ki, Türk onu sevmeye başladı. Terzi, bülbül gibi şakıyordu. Onun karşısında kendinden geçen Türk, o İstanbul atlasını önüne attı onun:
— Bu kumaştan, savaş günü giymem için aşağısı geniş, yukarısı dar bir kaftan biç, dedi. Belden yukarısı dar olsun da gözlere güzel görünsün, aşağısı geniş olsun da ayağa dolaşmasın, ayağı tutmasın.
Terzi, elini gözünün üstüne koyup:
— Baş üstüne ey benim sevgili müşterim, yüzlerce hizmet edeyim sana, deyip buyruğunu kabul etti.
Kumaşı ölçtü ve ne kadar çıkacağını anladı. Sonra da ağzını açıp Türk'ü lafa tutmaya koyuldu. Beylerin hikâyelerini söyledi. Onların ululuklarını, bağışlarını anlattı. Cimrileri, onların kötü huylarını hikâye etti. Adamı güldürmek için tuhaf tuhaf sözler söyledi. Ateş gibi makasını çıkardı. Hem kumaşı kesiyordu, hem de büyüleyici masallar anlatıyordu.
Hikâyelerin komikliği yüzünden Türk'ü bir gülmedir tuttu. Daracık gözleri gülerken kapandı. Bunu fırsat bilen terzi, kumaştan bir parça çalıp dizinin altına sakladı. Allah'tan başka bütün dirilerden gizlice yaptı bu işi. Allah, hep görür, görür ama örtmektir onun huyu. Ancak haddi aşarsan yaptığını meydana koyan, seni rezil eden de O'dur.
Terzinin anlattığı hikâyeler o kadar tatlı, o kadar güzeldi ki, bunların büyüsüne kapılan Türk, giriştiği bahsi unuttu. Aklında ne atlas kumaş kaldı, ne de rehin bıraktığı Arap atı. Terzinin gülünç sözleri adeta sarhoş etmişti onu:
— Allah için olsun, gülünecek bir şey daha söyle. Sözlerin canıma gıda oldu, diye yalvarmaya, ısrar etmeye
başladı.
Hain terzi, gülünecek bir hikâye daha anlattı. Türk öyle bir kahkaha attı ki sırt üstü yere uzandı. Hikâyenin hoşluğundan yerde yatarken terzi de bir parça kesti kumaştan ve gömleğinin yakasından koynuna attı. Türk, üçüncü kez ısrar etti:
— Allah rızası için olsun, gülünecek bir şey daha söyle! Terzi bu kez, Önce söylediği hikâyelerden daha gülünç bir hikaye anlattı. Artık müşterisini tümden avlamıştı. Onun gözleri kapanmış, aklı başından gitmişti. İyice sarhoş olmuştu. Terzi üçüncü kez, kumaştan bir parça daha kesti. Çünkü Türk'ün gülüşünden meydanı geniş bulmuştu.
Türk, dördüncü kez yalvarıp yakarmaya, ustadan gülünç bir şey daha söylemesini istemeye başladı. Ustanın ise artık kalbine merhamet gelmişti. İçinden: "Amma da sözlerime kapıldı" diyordu, "ne biçim ziyanda, nasıl aldanıyor, haberi bile yok."
Türk:
— Allah için olsun bana hikâye söyle, diye ustanın boynuna sarılmaya, onu öpmeye başladı.
Terzi:
— A ahmak! dedi, vazgeç artık... Bir gülünç hikâye daha anlatırsam vay haline! Sonra kaftanın dapdaracık olur, kişi hiç kendine bu kadar zarar verir mi? Gülme de nedir, yeri mi? İşin aslını birazcık bilseydin güleceğin yerde kan ağlardın.
Kaynak: mesneviden hikayeler
Kalın sağlıcakla.
|