Gel zaman git zaman Çakallar işi öyle azıtmışlar ki, artık alenen gelen geçen herkesten vergi adı altında haraç alıyor, haraç almadan kimseye selam bile vermiyorlarmış. Ormanda hareket eden etmeyen, nefes alan almayan her canlı mutlaka onlara haraç vermek zorundaymış ve işin ilginci, bu haraçları size daha iyi patikalar yapacağız, daha güzel ağaç evler kuracağız, daha fazla imarethaneler kuracağız aranızda güçsüz kalanlara bedava bakacağız diyerek alıyorlarmış. Arada bir de kendilerine biat edenlere, bir tutam ebegümeciyle üç beş incirden oluşan paketler dağıtıyorlarmış. Etoburların paketlerine de birkaç fare koymayı ihmal etmedikleri için en çok fareler onlardan nefret eder olmuş. Her yapılan patikayla, her kurulan ağaç evle birlikte, bir grup çakal da semiriyor, altınları koyacak yer bulamıyorlarmış. Bir gün zabıta gergedan tilkilerden aldığı ihbarla bu çakalların en üst kademedekilerinden üçünün çocuklarının evlerine bir sabah aniden girip bir arama yapınca, bir de ne görsünler, pati kutuları, kitap kutuları para dolu. Tilkilerin civciv sayma makinasını bile araklayıp para sayma makinası olarak kullanmaya başlamasınlar mı? Tilkiler yeter artık deyip bir dizi baskın planlamışlar ama ilk baskından sonra araya savcı kazın ayağı girmiş çünkü savcı kazın ayağı öyle değilmiş. Orman başlamış çalkalanmaya “çakallar hırsızmış, malı hamuduyla götürüyorlarmış” sözleri daldan dala konuyor ormanın en ücra köşelerine kadar ulaşıyormuş. Başçakal çok korkmuş. Ama saldırmaktan ve inkardan başka çare olmadığını da biliyormuş yoksa on yıldır yaptıkları tek tek ortaya çıkacakmış. Düşünmüş taşınmış ve yapmış yine çakallığını ve kaşla göz arasında tüm yaptıklarına bir kılıf uyduruvermiş. Başlamış en iyi bildiği hikayeyi anlatmaya. “Bunu bize komşu ormanın Aslanları yaptı! Bizim refahımızı çekemiyorlar. Bizim ormanın gelişmesini güçlenmesini istemiyorlar. Bizi tehlike olarak görüyorlar” diye günde beş nutuk atmaya başlamış. “Ve bizim ormanda da işbirlikçileri var evet bu işbirlikçiler kanatlı müptelası yaratıklar, çiftliklerde haksız kazanç elde ediyorlar, çok sinsi ve kurnazlar aman bunları iyi tanıyın. İşte bunlar ormanımızdaki çetelerdir. Bizler, nasıl bu ormanı Aslanın çeteci yönetiminden kurtardıksa bu çetelerden de temizleyeceğiz” demiş. Bunu duyan bir deve,”Ya öyle mi? Peki bu çeteleri ormanımızın çiftliklerinde yıllardır siz beslemediniz mi?” diye soramamış tabii nasıl sorsun başına bir bela gelir soluğu çölde alır diye çok korkmuş çünkü tilkiler birer birer çiftliklerdeki görevlerinden alınıyor, ormanın uzak köşelerindeki kuş uçmaz kervan geçmez diyarlara sürülüyorlarmış. Tilkiler aleyhine bir kampanya başlamış. İşin ilginç tarafı Aslan sahte delillerle içeri atılırken kimsenin böyle bir çeteden hiç söz ettiği olmamış. Bu çete şunu yaptı bu çete bunu yaptı derken Başçakalın yardımcısı olan en güvendiği çakal aniden telaşla ağzından kaçırmış “Aslana kumpası da bu çete kurdu!” Ama yardımcı çakal bu sözü ağzından falan kaçırmamış, aslında çok akıllıymış ve bilerek söylemiş çünkü ormanda “Aslan boş yere hapiste” dedikoduları zaten ayyuka çıkmışmış. Böylelikle, hem ormanda tilkilere karşı bir nefret yaratılmış olacak hem de aslanla birlikte kendi yolsuzlukları yüzünden içeride yatan Akbebek çakallar da tilkilerin Ak çakalların iktidarına karşı haksızca hazırladıkları kumpas yalanıyla aklanmış olacaklarmış. “Sayma makinasını ve paraları tilkiler getirip akbebeklerin evlerine koydu” diyebileceklermiş. Eğer ortada bir çete varsa yüklenecek suç bulmak hiç de sorun olmaz diye düşünüyormuş Başçakal. O Akbebek çakalların aklanması tüm çakal soyu için çok mu ama çok önemliymiş çünkü o Akbebekler aklanamazsa, AK olduğunu iddia eden AK ÇAKALLARIN soyu da kuruyup gidebilirmiş. Hiçbir canlı türü soyunun kuruyup gitmesini istemez doğal olarak. Alıntı
Bu öykü nasıl bitmiş dersiniz. Aslında biz de bilmiyoruz çünkü bu öykü bitmedi ama biz yine de bir kıssadan hisse çıkaralım istedik: “Tilkiden dost çakaldan post olmaz.” BİTTİ.
|