Kendisini fare zannettiği için ailesi tarafından bir akıl hastanesine yatırılan adam, birkaç yıllık bir tedavinin ardından; iyice kendine gelmiş. Doktorlar, artık taburcu etmeyi düşündükleri hasta ile son bir görüşme yaparak, iyileştiğinden emin olmak istemişler. Adama sormuşlar:
- Söyle bakalım; sen insan mısın, fare misin?
Adam gülümsemiş:
- Doktor bey, o günleri geride bıraktım. Elbette ki ben bir insanım.
Doktorlar, içleri rahatlayarak demişler ki:
- Tamam o zaman, artık burada kalmana gerek kalmadı.
Ve çıkış belgelerini imzalayıp adama uzatmışlar. Birkaç dakika sonra, gruptaki doktorlardan biri bahçeye çıktığında, adamı bir ağacın arkasına saklanır halde görünce sormuş:
- Ne oldu yahu? Sıkılmadın mı buradan, çıksana, git özgürlüğün tadını çıkar!
- İyi de doktor bey, orada bir kedi var!
- Eee, ne olmuş kedi varsa; hani sen artık bir fare olmadığını biliyordun?
- Ya doktor bey, ben fare olmadığımı biliyorum da; kedi benim fare olmadığımı nereden bilecek?
YAĞMUR YAĞDI, ŞİMŞEK ÇAKTI
Adamın biri kiliseye günah çıkartmaya gitmiş, papazla konuşmaya başlamışlar:
- Papaz efendi dün komşunun küçük kızı geldi, yağmur yağdı, şimşek çaktı; ben bir günah işledim.
- Allah affeder oğlum...
- Önceki gün de komşunun büyük kızı geldi, yağmur yağdı, şimşek çaktı; ben bir günah işledim.
- Allah affeder oğlum...
- Daha önceki gün de komşumun karısı geldi, yağmur yağdı, şimşek çaktı; ben bir günah işledim.
- Tamam oğlum Allah affeder, affeder de, sen yavaş yavaş gitsen iyi olacak. Hava da bozmaya başladı zaten.
NEREDEN ANLADIN?
Temel, Laz olduğu için kendinden nefret ediyormuş. Amerikaya gidip, birçok ameliyattan sonra burnunu düzelttiren Temel, iyi şekilde İngilizce öğrenmiş ve meşhur bir piyanist olmuş. Bir gün büyük bir topluluğa konser veren Temel, seyircileri selamlarken ön taraftan bir ses duymuş:
- Helal sana hemşerim, sen Lazların yüz akısın, çok iyi çalıyorsun da!..
Temel şaşırmış:
- Benim Laz olduğumu nereden anladın yahu. Halbuki Lazlara benzememek için bir sürü ameliyat oldum.
- Nasıl anlamıyayım uşağım, bütün piyanistler otururken sandalyeyi kendilerine çekerler, sen ise sandalyeye oturup piyanoyu kendine çekiyorsun da!..
KAPI GICIRTISI!..
Bu Bir Osmanlı Hikayesi
Fuat Paşa, bu yüksek görevlerinden dolayı Avrupalı devlet adamları, politikacı ve diplomatlarla devamlı münasebet halinde olmuş, bu itibarla aralarında geçen birçok nükteli olay günümüze kadar gelmiştir. Fuat Paşa’nın nükteleri çok duyulmuş olsa da her konuşulduğunda zevk verecek kadar zariftir...
Fuat Paşa, Batılı diplomatlarla görüşme yaptığı bir sırada, bulundukları yerde açılıp kapanan kapı gıcırtı yapar.
Batılı bir diplomat bu gıcırtıdan hareketle Osmanlı Devletinin yönetim yeri olan Bâb-ı Ali’yi (Yüce Kapı) kastederek:
- Kapı gıcırdıyor (imparatorluk sallanıyor), der.
“Grese ihtiyaç var!”
Fuat Paşa bu, durur mu? Anında cevabı yapıştırır:
- Gres’e (Greece) (hem makine yağı hem de Yunanistan’ın Batı dillerindeki adı, bir anlamda yağlanmaya, bir anlamda Yunanistan’ın yeniden bize bağlanmasına) ihtiyacı var!..
|