Osmanlı İmparatorluğunun Viyana kapılarına dayandığı devirde, Bizim Keloğlan Anadoludan Avrupaya geziye çıkmış, bir köye konuk olmuş. Keloğlan'ın konuk olduğu köyde akıl almaz şeyler oluyormuş. Köyün ölüleri dirildiği için; cenazeler kazık çakılarak gömülüyormuş. Köyün öyle bir geleneği varmış ki; cenaze defin edilene kadar başında konuk bekletmek bir adetmiş. Keloğlan'ın konuk olduğu akşam da köyden birisi ölmüş. Köylüler Keloğlan'ı ölüyle başbaşa bırakıp uyumaya gitmişler. Gece saat 12 olmuş, ölü başlamış konuşmaya:
- Kalkayım mı, kalkayım mı, kalkayım mı?
Keloğlan korkudan ne yapacağını bilememiş, elleri titreye titreye tütün sarıp yakmış. Ölü hep aynı şeyleri söylüyormuş:
- Kalkayım mı, kalkayım mı, kalkayım mı?
Bizim Keloğlan üç saatte bir paket tütünü bitirmiş ve öfkeyle bağırmış:
- Kalk bakalım ulan!.. Ne yapacaksın?
Keloğlan böyle demiş, ama dediğine de bin pişman olmuş. Ölü kalkmış, Keloğlan'a saldırmış, o da kendini savunmak için başlamış ölüyle boğuşmaya. Sabah ezanı okunurken, ölü kavgayı bırakıp, tabutuna girmiş. Keloğlan da rahat bir nefes almış. Biraz sonra gelen köylüler sormuş:
- Nasıl buldun ölümüzü?
Keloğlan da sinirli sinirli söylenmiş:
- Ulan, sizin ölünüz böyleyse; diriniz nasıldır kim bilir?
VERGİ DAĞILIMI
Cenevrede, uluslararası ekonomi toplantısı yapılıyormuş. Toplantıya katılanlar, halktan toplanan vergilerin nasıl dağıtıldığını tartışıyorlarmış. İlk sözü Amerikan temsilcisi almış:
- Bizim Amerikada önce yere bir çizgi çizeriz; topladığımız vergileri havaya atarız, çizginin soluna düşen paraları halka hizmet olarak geri veririz, sağ tarafta kalan devlete kalır, onunla da yatırım yaparız.
Ardından Avrupa Birliği temsilcisi söz almış:
- Bizim Avrupada başka ama ona benzer bir uygulama yaparız. Önce yere bir daire çizeriz; halktan toplanan vergileri havaya atarız, dairenin dışında kalan halka hizmet olarak geri döner, dairenin içine düşenleri devlet harcamalarına kullanırız.
Sırası gelen Türk temsilcisi Temel, söz almış:
- Ula uşaklar, bizim böyle bir uygulamamız yok. Biz Türkler, sizin gibi yere çizgi mizgi çizmiyoruz. Türkiye'de seçimi kazanıp, hükümeti kuran parti halktan toplar vergileri, atar havaya; yere düşenleri kendilerine harcama yaparlar, havada kalanlar da halka hizmet olarak geri döner.
KUYUMCU USTASINDAN BİN SOPA YİYEN ŞEHZADE
Bu Bir Osmanlı Hikayesi
Kanuni Sultan Süleyman, şehzadeliğinde kuyumculuğu öğrenmesi için babası tarafından İstanbul'un en meşhur kuyumcu ustası olan Kostantin'in yanına çırak olarak verilmişti. Belli saatlerde ustasının yanına gider ve çıraklık yapardı.
Henüz tecrübesiz olduğu ilk günlerinde ustasını kızdırmış ve Kostantin Usta yemin ederek Şehzade Süleyman'a:
-Eğer şu işleri iyi çıkarmazsan sana bin değnek vuracağım" diyerek yemin etmişti.
Şehzade Süleyman da bunu annesi Hafsa Sultan'a anlatmıştı. Validesi, Kostantin Usta yı çağırarak, oğlunu affetmesini rica edip kendisine ihsanda bulunmuştu. Kostantin Usta ise, aldığı altınları, Şehzade Süleyman'a vererek:
-Al bunları, eritip beş yüz tel çubuk haline getir!" dedi.
Şehzade Süleyman söylenileni yaptı ve ustasına verdi. Kostantin usta onu dövmek için yemin etmişti ve bunu bir şekilde yerine getirmek istiyordu. Şehzade Süleyman'ı falakaya yatırdı ve elindeki beşyüz altın çubukla ayaklarına iki sefer vurdu. Bu suretle yeminini iki sefer vurduğu beş yüz çubukla yerine getirmiş oldu.
|