Değerli okuyucularım, "Hazine Hikayesi" şöyle:
Adamın biri bütün parasını batırmış, elinde avucunda hiçbir şey kalmamış. Malı mülkü elinden giden adam çaresiz kalakalmış. Ağlayıp sızlamış, kendini yerden yere vurmuş. Sonunda bakmış ki, yüce Allah'a el açmaktan başka çaresi yok. Başlamış gece gündüz duaya, yalvarıp yakarmaya;
* "Ey yücelerin yücesi, ey kurdu kuşu yaratıp koruyan!" demiş. "Sen ki beni çalışıp yorulmadan yarattın, kazancımı da ben çalışmadan ver! Başımda gizli beş İnci verdin bana, ayrıca beş duygu... Senden gelen bu vergi, bu bağış sayıya sığmaz.
Anlatamam, dilsizim, utanıyorum. Beni yaratan yalnız sensin, rızkımı da sen düzene koy!" Müflisin dualarının ardı arkası kesilmemiş. Bıkıp usanmadan yıllarca dua etmiş. Yakarışları sonunda işe yaramış. Bir gece, rüyasında yaşlı bir adam görmüş. Yaşlı adam ona;
* "Ağlayıp inleyen, gözleri uykusuzluktan yorgun kişi!" demiş. "Komşun olan kâğıtçının dükkanındaki çöpte bir kâğıt ara. Onların arasında şu şekilde, şu renkte bir kâğıt var. Onu al, dışarı çık, kalabalıktan bir yana çekil. Bir arkadaş da arama. Onu yalnızca sen oku. Ona göre hareket et. Ama bu iş anlaşılıp meydana çıkarsa da sakın üzülme; çünkü senden başkası, o gömüden beş para bile bulamaz. İş uzarsa da sakın ümidini kesme"
Yaşlı adam bunları söyledikten sonra, elini yoksulun göğsüne koymuş. Ardından da;
* "Haydi,"demiş, "yürü, zahmet çek biraz" Adam gözlerini açmış. Yataktan hemen fırlamış. Sevincinden yerinde duramıyormuş. Hemen kâğıtçı dükkânına gelmiş. İzin alarak çöpe atılmış olan kâğıtları karıştırmaya başlamış. Karıştırırken bir kâğıt ilişmiş gözüne. Rüyasında gördüğü adamın söylediği kâğıdın ta kendisiymiş. Hemen kâğıdı almış, kâğıtçıdan izin alıp dışarı çıkmış. Tenha bir yer bulup kâğıdı açmış. Okuyunca şaşırıp kalmış. Kâğıtta şunlar yazılıymış:
* "Bil ki şehrin dışında bir hazine var. İçinde bir şehidin mezarı olan, arkası şehre, kapısı ovaya bakan bir kubbenin yanına git. Arkanı ona dön; yüzünü kıbleye çevir, sonra yayınla bir ok at. Ok nereye düşerse orayı kaz."
Bunları okuyan adam, gidip çok sert bir yay, kazma ve kürek almış. İçinde şehidin mezarı bulunan, şehrin dışındaki kubbenin yolunu tutmuş. Oraya varınca kubbeye arkasını dönmüş, yüzünü kıbleye çevirmiş, yayını gerip okunu atmış. Varıp okun düştüğü yeri kazmaya başlamış. Kazmış ama bir şey çıkmamış. Adam günlerce bu işi tekrarlamış. Uğraşıp didinmiş. Oku defalarca atmış, düştüğü yerleri de kazdıkça kazmış. Öyle ki kazma kürek körleşmiş ama defineden en ufak bir iz bile görülmemiş.
Adamın her gün oraya gelip gidişi şehirde dedikoduya yol açmış. Hemen herkes onu konuşmaya başlamış. Derken çenesi düşükler işi padişahın kulağına kadar götürmüşler. "Falan adam elinde bir kâğıtla define arıyor" demişler. Padişahın adamları gelip onu yakalamışlar. Zaten adamın kaçıp kurtulması mümkün değilmiş. Bakmış ki çıkar yol yok, teslim olup başına geleceklere razı olmuş. Padişahın huzuruna varınca da eza ceza görmeyeyim diye, defineyi tarifeden kâğıdı padişahın önüne koymuş. Sonra da şunları söylemiş:
* "Bu kâğıdı bulduğum günden beri uğraşıp didiniyorum, onca zahmete katlandım, günlerdir yılan gibi kıvranıp duruyorum, bir aydır dilim damağım kurudu, ağzımın tadı tuzu kaçtı, ama bir türlü defineyi bulamadım. Onun zararı da haram oldu bana, karıda... Ey kaleler fetheden padişahım, belki senin bahtın bu definenin perdesini yırtıp atar."
Padişah definenin yerini gösteren kâğıdı alır almaz buyruk salmış. Kâğıtta belirtildiği gibi ok attırıp kazdırmış. Bu iş altı ay kadar sürmüş. Padişah denemedik yay, attırmadık ok bırakmamış. Ama bütün çabalar boşa gitmiş. Padişah hayal kırıklığından, zorluktan, eziyetten, dert ve sıkıntıdan başka bir şey elde edememiş.
İş uzayıp gitmiş. Padişah da defineyi aramaktan usanmış. Ovayı baştan aşağı kazdıran padişah, sonunda pes etmiş. Kâğıdı öfkeyle adamın önüne atıp;
* "Hiçbir işe yaramayan bu kâğıdı al." demiş. "Bu, benim gibi işi gücü olanın yapacağı iş değil. Gayri bu iş için senin gibi adam gerek. Bu iş sana lâyık, çünkü işin gücün yok senin. Haydi ara onu, bulabilirsen bul, helâl ettim sana o defineyi."
Adam, padişahın verdiği kâğıdı almış. Düşmanlarından emin bir şekilde tekrar kubbenin bulunduğu yere gitmiş. Gönlünü günlerdir yakıp kavuran işe yeniden sarılmış. Bir yandan da şöyle dua ediyormuş:
* "Ey sırları bilen Rabbim, bu define yüzünden ömrümü yitirdim. Hırs ve tamah şeytanı, acelecilik verdi bana. Düğüm çözene başvurayım da, şu düğümü çözeyim' demedim. Bu acelecilikten tövbe ettim, değil mi ki kapıyı sen bağladın sen aç..."
Eline yayını tekrar almış. O anda defineyi bulacağına dair bir his belirmiş içinde. Yaya bir ok koymuş. Öylesine de atı vermiş. Gitmiş, okun düştüğü yeri son bir gayretle kazmış. Sonunda defineyi bulmuş. Yüce Allah'tan ümidini kesmeme sinir, onca zahmete katlanmasının karşılığını görmüş.
Kaynak: mesneviden hikayeler.
Kalın sağlıcakla.
|