Kabir azabından ve sorgulamasından kurtaran kefenin satışları, Cübbelinin İstanbul-Fatih’teki mağazasında yapılıyormuş. Telefon ve adres bilgileriyle, bizzat hocanın ağzından yapılan açıklamalar İnternet’te var. Kefenler bitmeden almak lazım(!)
Değerli okuyucularım; Ülkemizde olabildiğince “Din Ticareti” yapıldığını, yüce dinimizin daha çok siyasette kullanıldığını, dinimizin eski tabirle köküne kadar istismar edildiğini artık bebeler bile biliyor.
Özellikle, bir dönem siyasete damgasını vuran ve bugünkü iktidarın mayasını çalan merhum Necmettin Erbakan, bu işi çok iyi biliyor ve çok iyi yapıyordu.
Din ticaretinin her alanda görülmesi, özellikle kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’in seçim propagandası için toplanan halkın önünde sahnelerde (meydanlarda) sallanması, din istismarının (sömürüsünün) geldiği son nokta olarak görülmüştü.
Sömürü, hızla devam ediyor ve edecek gibi de görünüyor.
Her şeyi bilen Yüce Yaradan, “Dinden menfaat sağlayanların büyük günah işlediklerini de, Kur’an-ı Kerim’de toplanan o kutsal buyruklarının içine koysaydı, acaba değişen bir şey olur muydu?” diye öteden beri hep düşünüyorum. Her halde, olmazdı.
BAKIN, ŞİMDİ NELER OLUYOR?
Olay, unutturulmak ve küllenmek istense de, güncelliğini koruyor. Siyasi iktidara yakın, taraftarı pek çok olan bir Cemaat liderinin dizinin dibinden kalkmayan, giydiği cübbesinden adını alan bir “Cübbeli Ahmet Hoca” var. Esas adı, Ahmet Mahmut Ünlü. Adı gibi ünlü, maruf bir kişi.
Aynı zamanda genç bir kişi, ama kendisini dini konularda çok iyi hazırlamış. Ağzı, iyi laf yapıyor. “Bidat” denilen dinimizde olmayanları da dinde varmış gibi anlatıp, halkın tabiriyle din satıyor, hem de iyi süsleyip güzel satıyor.
Geçmişte, bu yanlış hareketleri sebebiyle hapse de düşmüş, ancak ortamı kendine uygun bulduğu için ıslah olmamış ve huyundan hiç vazgeçmemiş.
Cübbeli, bu işten bol maddi kazanç sağlayınca ve “Lalegül” adlı özel bir TV kanalı da kurunca, tanıtımını ve satışlarını daha kolay yapmış ve yapmaya devam ediyor.
SON NUMARASI, “YANMAZ KEFEN”
Canlı olarak izledim gördüm ki Cüppeli, inandırıcı olabilmek için hayali (uydurma) bir takım kaynaklar gösterip, yeni bir “Kefen” hazırladıklarını anlatırken, yine kendi hazırladıkları bir derginin 51’nci sayfasına atıf yapıp, kaynak gösteriyor.
Allah’ın adını kastedip “İsm-i Şerif” adını verdikleri kefenin özelliklerin anlatıp özetle diyor ki; “Kefenin aslında Kabe örtüsünden olması lazım, ama bu mümkün değil. Ben, kendim için buldum ve bohçamı hazırladım. Bizim hazırladığımız kefende, bir kağıda yazılı olan dua kefenin göğüs kısmında bulunuyor. İkinci dua, kefenin üstüne safranla yazılı, üçüncüsü ise ceylan derisine yazılı olarak kefenin üstüne konmuş durumda. Mezara açılan pencereden azametle ve korkutarak gelen Münkir ve Nekir adlı sorgu-sual melekleri karşısında, bu kefene sarılı olan ölü böylece rahatlayacak ve sorulara kolay cevap verecektir. Ölünün büyük günahları olsa bile, bunlar ortadan kalkacak. Ayrıca, gelen ilave meleklerin yardımıyla da kabir, Cennet bahçelerinden bir bahçeye dönüşecektir.” Hay ağzına sağlık Cüppeli Ahmet Efendi!
Cübbeli Hoca, Hz. Peygamberin giydiği terlikten mülhem Nalın-ı Şerif adını verdikleri bir de terlik ürettiklerini, bu terliğin örneğini göstererek anlatıyor ve temini için 444 34 68 numaralı telefonu da, irtibat telefona olarak bildiriyor.
Kefenlerin ve terliklerin Fatih-Çarşamba’daki dükkanlarında satışına başlandığını söyleyen Cüppeli’nin bu açıklamaları üzerine başka bir duyuru ile de, iki ayrı irtibat telefonunun verildiğini, İnternet sayfasında gördüm.
Büyük tepki alan ve daha sonra sıkışan Cüppeli, kendi sesinden yapılan bu görüntülü duyuruyu inkar ediyor, inandırıcı olmak için de kendine beddua ediyor, insanın gözünün içine baka baka bir kere daha yalan söylüyor. İrtibat telefonları da hemen kapatılıyor.
MANZARALI MEZAR SATIŞI DA VAR
Cüppeli’nin bu şekilde kefen icat edip satışa sunmasından sonra, başka birileri tarafından ve İnternet üzerinden “Mezar yeri” satıldığını da görüyoruz.
Yanmaz ve günahtan kurtarıp kabirde rahatlatan (!) bu kefen satışından sonra, manzaralı mezar yeri satılmasında, şaşılacak bir durum olmadığı anlaşılıyor.
Ortamı uygun bulan adam, kendi mantığına göre haklı ve sözüm ona akıllı. Satış ofisini açmış. Cennet ve Cehennemi gören (Cennet ve Cehennem manzaralı) mezar yerleri satıyor.
Bir müşteri telefon ediyor. Satıcı, Cenneti üst ve alt katlarından ve de yan tarafından gören mezar yerleri olduğunu ve hangisini istediğini soruyor. Cennetin her tarafını gören mezarların biraz pahalı olduğunu söylüyor. Müşteri ise, bütçesine göre talepte bulunuyor.
Başka bir müşteri, “Benimki Cehenneme yakın ve Cehennem manzaralı olsun. Orada yananları, gözlerimle göreyim. Böylece kaçıp kurtulmak kolay olur.” diyor ve fiyat belirleniyor.
Değerli okuyucularım, bu olup bitenler insana şaka gibi geliyor, ama gerçek. Bilim çağı olan 2000’li yılların Türkiye’sinde, ne yazık ki bunlar oluyor.
Din ticaretinin ve sömürüsünün siyasetin en önemli malzemesi haline gelmesi, bilim filan tanımıyor. Halkımızın cehaletini ve bu cehaletin biraz daha artmasının istendiğini düşünürsek, öteden beri düşünülen “Cennet’ten arsa, ev, yazlık, kışlık vb.” yerleri alıp-satanları, daha çok göreceğiz.
Ortaçağda Kilise papazlarının, Kralın da desteğini alarak “Endülajans” adını verdikleri günah çıkarma-af belgesi çıkararak, Cennet’in tapusunu sattıklarını okumadık mı? Duymadık mı? Tarih kitaplarından öğrenmedik mi?
Ama, o durum Ortaçağ’daydı, biz 21’ci asırda ve Bilim Çağı’ndayız.