Elektrik icat edileli çok olmuştu;ama bizim fukara köyümüze elektrik denilen şey daha yeni geliyordu. O da kendisi değil önce direkleri geliyordu. Köylünün elektrikten de, elektrikli ev aletlerinden de haberi yoktu. Sadece on beş yıl önce pilli bir radyo gelmişti köyümüze. O radyo geldiğinde çok şaşırmıştık. Muhtar getirmişti onu evine. Sesini de sonuna kadar açmış yayın yapıyordu. Kendisi de evinin önündeki hamağa uzanmış sallanıyor ve kaliteli tütün sarmasını tüttürüyordu. Öyle bir kubarmış, şişinmişti ki; havadaki bütün gazları çektiğini sanırdınız. O kara kutunun sesi köyden duyulunca,bütün çocuklar muhtarın evine üşüşmüş, radyoyu garip garip seyre koyulmuşlardı.Radyodan sesler geldikçe çocuklar gülüşüyor; adamlar bu kara kutunun neresine saklandılar diye radyonun altına, üstüne, sağına, soluna bakınıp, tekrar tekrar gülüşüyorlardı. Muhtar da çocukların şaşkınlığından memnun, şöyle demişti: “Sakın dokunmayın ha! Bakın ama dokunmayın. Çok değerlidir o. Şehir işidir, siz anlamazsınız. Ve hem de bizim şehirlilerin değil, Alaman şehirlerinin işidir. Yani gavurların işidir. Sağolsun, amcaoğlu yollamış oradan. Bin kere sağolsun, zaten çok kadir kıymet bilir bir adamdı. Az mı yardımcı oldum ona buradayken. Bir nevi borcunu ödemek istemiştir bana. Hem de düşünmüştür oralardaki medeniyet insanlarını gördükçe, kendi hemşerilerinin ne kadar geri kaldıklarını düşünmüştür. Düşünmüş ve bu radyoyu bize medeniyet öğretsin diye göndermiştir.Hakkaten kadir kıymet bilir bir adammış Süleyman. Ve hem de akıllı ve hem de düşünceli.Lan sakın dokunmayın, lan! Hadi bu kadar yeter, gidin analarınızı, babalarınızı da çağırın. Onlar da gelip baksınlar, medeniyet kutusunu görsünler.” Ama muhtarın çağırtmasına gerek kalmadan, sesleri duyan köylüler,muhtarın evine resmi zevat geldiğini sanarak, üstlerini, başlarını alelacele düzelterek koşturup gelmişlerdi. Gelmişler ve hamağından kalkıp gitmiş, içerde çocuklarla konuşan muhtarın evinin önünde kırk kişilik bir kuyruk oluşturmuşlardı. Hepsi,komutanlarını bekleyen erler gibi hazrola geçmişti.Kimseden çıt çıkmıyordu. Görüntüleri de garipti: Kimi hamur teknesinin başından kalkmış, üzerindeki unları silkeleyeyim derken her tarafını una bulamıştı; kimi tezek yapmak için çiğnediği ahbunu çizmelerinden yeterince çıkartamamıştı;kimi de çalışmaktan ter içinde kalmış, yakası simsiyah gömleğinin üzerine ekose bir ceket giymiş ve bir de geniş uçlu kravat takmıştı… Geneli ise yarım şalvarlı, ceketli,kasketli bastonlu, fistanlı, peştamalli ve fesliydi. Ahir, bizim köylü bir, işte o zaman çok şaşırmıştı. Bir de aha şimdi, elektrikten önce direkleri gelirken çok şaşırdı… Kaynak: Hikayeler. com Kalın sağlıcakla.
BEŞ PARMAK ALTI PARMAK Nasreddin Hoca kaşık bulamamış mı nedir, “Bismillah” deyip sağ eliyle zerdeye dayanmış. Aynı yöntemi uygulayan bir hasis: – Hoca demiş, afiyet olsun da neden beş parmağınla yiyorsun? Hoca bu, hiç altta kalır mı? – Altı parmağım olmadığından! |