O bizim neslimizi tehdit ediyor. Halbuki tüm avlar bizim olmalı çünkü biz soylu bir ırkız. Eski aslan soyundan herkes tirtir titrerdi. Bizim adımızı duyanlar kaçacak delik ararlardı. Şimdi öyle mi? Bakın Fil gibilerin yüzünden Ateş Tanrısı’na inanç kalmadı. Otlar uzadı ve hep yağmur yağıyor artık. Bu yüzden dindar bir nesil yetiştirmeliyiz. Ayrıca tüm aslanlara sesleniyorum. Yapabileceğiniz kadar yavrulayın ki neslimizin devamı garanti olsun.” Demiş. Fil, hemen ateş düşmanı ilan edilmiş. Hatta yağmurla işbirliği yaptığını bile söylemişler. O günden sonra hayvanlar tüm filleri izlemeye alarak hortumlarını gökyüzüne üfleyerek, gökyüzündeki nemi nasıl yağmur haline getirebileceğine dair teoriler üretmeye bile başlamışlar. Kimileri, aslında yağmurun filin tükürükleri olduğunu bile söylemiş. Aralarında kimliğini açıklamayan bazıları, filin bir gölün suyunun tamamını içine çekerek yağmur şeklinde ovaya püskürttüğünü bile söylemiş. Fili tutuklayıp sorgusuz sualsiz hapse atmışlar.
File olanları gören diğer tüm hayvanlar birden ateşe tapar olmuş. Her yerde ateş türküleri söyleniyor, Ateş Tanrısı’nın yeryüzüne inmesi için yalvarılıyor, yağmur lanetleniyormuş. Kral Aslan, eleştiriye hiç tahammül edemiyormuş. “En güçlü benim, öyleyse yaptığım ve söylediğim her şey doğrudur. Dünyada tek gerçek vardır. O da Ateş Tanrısı’nın gerçeğidir. Beni eleştirenleri kavurucu sıcaklığı ile yakacaktır” demiş.
Aslan’a önceden inanmayan zürafalar ve çakallar dahil herkes ama herkes Kral Aslan’a inanmış. Zürafalar ve çakallar da Kral Aslan gibi konuşmaya başlamışlar. Her ağızlarını açtıklarında aslan soyunu ve Ateş Tanrısı’nı över olmuşlar.
Ormandaki, savanadaki çeşit çeşit otlar, çalılıklar ve kırmızı kırmızı gelincikler, sarı papatyalar ve onları besleyen toprak ve topraktaki canlılar ve su bu durumdan hiç hoşnut değilmiş. Ama ne yapabilirler ki? Bir kere hayvanlar arasında Kral Aslan’ın başlattığı ateş aşkı öyle yayılmış ki, artık su ve yağmur sözcüklerini bile kullanmaktan korkar olmuşlar. Ara sıra yağmur yağdığında içten içe seviniyorlarmış ama Aslan’ın gazabına uğramamak için sevinçlerini bile belli etmiyorlarmış.
Aradan epey zaman geçmiş ve gittikçe artan taraftarlarıyla Kral Aslan’ın dini çevredeki ormanlara ve savanalara da yayılmış. Artık hayvanlar her yerde öbek öbek ateşler yakmaya ve etrafında dönerek tanrılarına tapınmaya başlamışlar. Birbirlerine durmadan en güzel dinin kendi dinleri olduğunu ve birgün tüm kainatın tamamının mutlaka ateş dinine döneceğini, bunun kitaplarında da yazdığını anlatmaya başlamışlar. Bunları söyledikçe tarifsiz şekilde mutlu oluyorlarmış. Gerçekten de dedikleri gibi olmuş:
Birgün tüm gökyüzünü o güne kadar hiç olmadığı kadar çok kara kara bulutlar kaplamış. Şimşekler kör edecek kadar parlak, gökgürültüleri tüm canlıları sağır edebilecek kadar güçlüymüş. Herkes eyvah Yağmur Tanrısı’nı kızdırdık galiba diye endişe ederken, bir damla yağmur bile düşmeden sayısız yıldırım düşmeye başlamış. Yıldırımlar düştükleri her yeri kavurup yakıyormuş. Tüm hayvanlar her yanan ateşin etrafında, kendilerinden geçerek Ateş Tanrısı’na şükran dansı yapmaya başlamışlar. Savanalardaki tüm otlar ve çalılar, ormanlardaki tüm ağaçlar yanınca, ateş dinine mensup olan dindarlar, dini duygularının doruğuna erişerek kendilerinden geçmişler. Ateş dininin kutsalı ateş tüm yeryüzüne yayılmış. Yeryüzünde cennet böyle bir yer olmalı diye düşünmüşler. Her yer cayır cayır yanmış, kül olmuş. Artık av hayvanları için ne kaçacak bir yer ne de saklanacak ot varmış.
Kral Aslan ve müridleri, saklanamayan av hayvanlarını kolayca avlayarak harika birkaç gün geçirmişler. Her avı yakaladıklarında, yakaladıkları o av için Ateş Tanrısı’na dua ediyorlarmış. Ama tahmin ettiğiniz gibi, ot yiyenler kısa sürede toplu halde açlıktan öldüklerinde her yeri hayvan leşleri ve iskeletleri kaplamış.
Son av olan çizgili zebrayı da bir dişi aslan üzerine çullanıp boğazladığında artık yeryüzünde aslanlar ve birkaç sırtlandan başka canlı kalmamış. İşte o anda aslan soyu acı gerçekle tanışmış. Artık ne dindarlık söylemlerinin, ne Ateş Tanrısı’nın onları kurtaramayacağını anlamışlar. Ama iş işten geçmiş. Dinlerini değiştirip Yağmur Tanrısı’na yalvarsalar bile, Ateş Tanrısı’nın gazabından kurtulmuş toprak altındaki tohumların yeniden yeşerip otların çıkması ve büyümesi ve yeniden otyiyenlerin ortaya çıkması çok ama çok uzun zaman alacakmış.
Kıssadan hisse, eleştiriye tahammül etmek büyük bir erdemliliktir. Düşüncelerimiz ve yaptıklarımız bazen bize doğru gibi görünse de, sonuçta karşılaşacağımız gerçek düşündüğümüz gibi olmayabilir. BİTTİ.
Kaynak: Doğasever
Kalın sağlıcakla.
|