İktidara muhalif olup, en çok okunan Sözcü Gazetesi’nin 5 yazarı ve çalışanını, FETÖ’cü olmakla suçlayıp, 7,5 ile 15 yıl hapisle yargılamak istiyorlar. Filmin sonu belli. Yargılanacaklar ve ceza alacaklar. Böyle asılsız bir suçlamanın, ben de kurbanı olmuştum. Anlatayım.
Değerli okuyucularım; Adalet, bu iktidar döneminden önce çöküş dönemine zaten girmişti. Dibe vurması ise, bu iktidarın zamanında oldu. Hem de öyle bir dibe vurdu ki, geçirdiği kafa travması ile mazisini ve neden bu hale geldiğini hiç hatırlamıyor. Geleceğinin ne ocağını bilen birilerinin ortaya çıkmasını bekliyor her halde.
Biliyorsunuz, son günlerde iktidara muhalif, ancak tirajı en yüksek yani en çok okunan Sözcü Gazetesi’nin 5 yazarı ve çalışanı hakkında, FETÖ’cü suçlamasıyla dava açıldı. Bu öyle bir dava ki, bu kişiler hakkında 7,5 ile 15 yıl arasında değişen hapis cezaları isteniyor.
Ve, öyle bir dava ki, FETÖ’den nefret eden ve bunu yazılarında sıkça dile getiren Necati Doğru ile Emin Çölaşan adlı iki köşe yazarının yanında, Gazetenin yönetmeni ve diğer iki çalışanı hakkında da, aynı suçlama yapılıyor.
Okur-yazar olan ve bu gazeteyi birazcık takip edenler bilir ve ben de adım gibi bilirim ki, ne bu gazetenin, ne de adı geçen yazarlarının ve çalışanlarının, FETÖ ile bırakın yakın olmayı, uzaktan bile en küçük bir ilintileri yoktur.
Yoktur, ama bunu anlatabilecek bendeniz dahil, kimsecikler de yoktur. Hepsinden önemlisi, suçlamayı yapanlar dahil, hangi yargı mensubu bunu anlayabilecektir?
Peki, bu gazete ve yazarları neden suçlanıyorlar? Onu tabii ki önce Allah biliyor, sonra da suçlayanlar. Ancak şu iki sözcük, onların bu yaptıklarının tam karşılığı oluyor. Hemen belirteyim, Ayıp ve Günah!
Kuşkusuz, Allah her şeyi bilendir. Ancak, bu suçlamanın neden yapıldığını, bu durumda herhalde bilmeyen yok gibidir.
ONLARIN BU BAŞINA GELEN, BENİM BAŞIMDAN GEÇMİŞTİ
İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü yaptığım dönemde, benim de hasımlarım vardı. Onlar, istediklerini benden alamayanlardı. Hasımlıklarının nedeni, bugünkü anlayışın aksine, devlete ve onun kanunlarına sahip çıkmamdan ileri geliyordu.
Husumetin başında da, o hasımlarla işbirliği yapan ve megaloman bir gazete olan Hürriyet Gazetesi geliyordu. Aleyhime kampanya başlatan bu gazete o kadar ki, hakkımda bir tek “Yunan Gavurudur” diye yazmamıştı.
Tahkikat yapıldı. Zorlama ile gönderilen 6 Müfettiş tek bir kusurumu bulamadıkları gibi, suçlayıcı tek bir delil de ortaya koyamadılar.
C. Savcılığı’na verilen rapor üzerine Savcı (Sezgin Özdemir) çağırdı. Avukatımın da yanında bana aynen, “Hakkınızda, suçluluğunuzu gösteren hiçbir delil (kanıt/belge) yok. Takipsizlik kararı vereceğim.” dedi. Ancak, üstünden 3 ay 6 gün geçtiği halde, bu kararı veremedi. Tekrar ediyorum, “Vermedi” değil, “Veremedi.” Çünkü, yalan haberleriyle ünlenen o gazete takipteydi, baskısını daha da artırmıştı.
Savcı, 3 ay 6 gün sonra düzenlediği 1 yapraklık (yazıyla bir) İddianame ile beni mahkemeye verdi. Yargılandım. Mahkemeye veriliş sebebinden Beraat ettim. Gazetenin isteği ile, başka bir sebepten küçük bir ceza aldım.
Cezayı veren hakime daha sonra gidip, dobra dobra sordum ve “Bana bu zulmü neden yaptınız?” dedim. Hakim de, dobra konuştu. “Esas zulmü, bize yaptılar.” deyince, daha ne söylenebilirdi ki?
Daha sonra açtığım davalarla sabıka kaydı silinip, bütün “Memnu haklarım” geri verildi ve bu durum Resmi Gazete de bile yayınlandı. Kimi öteki gazetelerde de haber oldu. Ama, kaç kişi gördü ve okudu?
Değerli okuyucularım, adaletin çöküşü daha o zaman başlamıştı. Dönemin CHP’li Adalet Bakanı (Mehmet Moğultay) yaptığı açıklamada, “Partimize yakın 2000 Hakim atadık.” deyince çöküş, daha o zaman başlamış ve kötü bir ”kokuş” haline gelmişti.
O gün, bana yapılan bu zulme karşı susanlar, bir gün benzer zulümlerle karşılaşacaklarını hiç düşünmediler. Tıpkı, “Susma, susarsan bir gün sıra sana da gelecek!” dedikleri gibi…
ŞİMDİ, KOKUŞAN O ADALETİ BİLE ARIYORUZ
Hatırlayınız. Bu iktidar döneminde, adaletle çok oynandı. En sonunda, Anayasa’daki “Kuvvetler Ayrılığı”nın içinde olan Adalet (Yargı), iyice anlayıp dinlemeden bir referandumla, tek merkeze bağlandı. Ve böylece, Adaletin de dahil olduğu Kuvvetler Ayrılığı ve de Bağımsızlığı, mazide kalıverdi.
Bir zamanlar bendenizi hedef alıp, adalete (yargıya) baskı yapan bir gazetenin yerine şimdi, devletin gücünü temsil edenler girdi.
O megaloman gazetenin süngüsü düşürülüp, biat ettirilince ve el değiştirince, benim “ahım” (beddualarım) sonuçsuz kalmadı. Ancak görünen o ki, Sözcü Gazetesi’nin “Ahı” sonuçsuz kalacak gibi.
Çünkü gazetenin patronu, yazarları ve çalışanları hakkında açılan bu dava, şekilden ibaret (göstermelik) değil, sonuç almak isteyen bir davadır. Amaç cezalandırıp, gazetenin ve yazarlarının muhalefet gücünü kırmaktır.
Daha açıkçası, hakkında dava açılanlar, tıpkı benim gibi ceza alacaklardır. Esas amaç, budur. Görünen köy, kılavuz istemiyor.
Her birine, şimdiden geçmiş olsun.