Bir zamanlar padişahın biri bir yalan yarışması düzenlenmesini emretti. Ülkenin her yerinden yalan yarışmasına katılanlar; padişahın huzuruna çıkıp inanılması güç, gerçekleşmesi mümkün olmayan bir yalan söyleyeceklerdi. Padişah kimin yalanının gerçekleşmesinin mümkün olmadığına kanaat getirirse onu bir kese altınla ödüllendirecekti. Ülkenin en usta yalancıları, en usta dolandırıcıları birer birer padişahın huzuruna çıkıp yalan söylemeye başladılar. İçlerinden biri çıkıp: - Padişahım ben ta gökyüzüne uzanan bir merdiven kurdum! dedi. Padişah; "Olabilir. Mümkündür" yanıtını verdi. Bir diğeri gelip:
- Padişahım ben okyanusu geçebilecek bir köprü kurdum! dedi. Padişah buna da; "Olabilir. Mümkündür" diye karşılık verdi. Daha birçok yalancı gelip sırayla yalanlar söylediler. Ancak padişah hepsine biraz düşünüp olabilir mümkündür yanıtını veriyordu. Ama yarışmaya katılan bir kişi vardı ki; bir tek o farketmişti bu yarışın yalan yarışından ziyade bir akıl yarışı olduğunu... Ve sıra ona geldiğinde öyle bir yalan söyledi ki; padişah, bunun olup olamayacağını düşünme ihtiyacı bile hissetmedi. Bu akıllı adam, yalan yarışmasını şu yalanla kazandı:
- Padişahım sizin merhum muhterem pederinizin, benim merhum muhterem pederime bir kese altın borcu vardı!...
VİRANE BİR KÖY
Padişahlardan biri; çok çalışkan, çok faal başvezirini hakkında çokça yayılan dedikodular yüzünden azletti. Emeklerine karşılık olarak da emir verdi: - Ülkeye için çok hayırlı işler yapmışlığın vardır. Şöyle güzel, toprağı bereketli ve kalkınmış bir köy beğen; orayı sana vereyim. Ailenle, akrabalarınla beraber orada yaşarsın.
Vezir: - Hünkarım, kerem buyurdunuz, lütfettiniz!... Ancak izniniz olursa ben kalkınmış bir köy değil, virane bir köy isterim. Orada hem oturayım, hem de orayı imar edip düzenini kurayım. Diye ricada bulundu... Padişah vezirin isteğini kabul etti ve adamlarına, eski başvezirin oturması için virane bir köy bulunmasını emretti.
Hükümdarın adamları ülkeyi en ücra yerlerine kadar dolaştılar fakat başvezirin istediği gibi imara muhtaç bir yer bulamadılar. Bunu da gelip hükümdara haber verdiler. Padişah eski başvezirini tekrar huzuruna çağırttı: - Ülkede istediğin gibi virane bir yer yokmuş. Ne yapacağız şimdi?
Eski başvezir: - Efendimiz, ben ülkenizde virane bir yer olmadığını zaten biliyordum. Çünkü; ben uyku ve istirahatımı terketmek, gecemi gündüzüme katmak pahasına ülkenin her yanını bizzat imar ettirdim. Amacım bunu sizin de öğrenmenizdi. Ayrıca uyarmak istedim ki; benim yerime atayacağınız başvezir, ülkenizin bugünkü durumunu daha ileriye götürmese bile geriletmesin. Eski başvezirin açıklamasından sonra büyük bir hata yaptığını anlayan padişah; azlettiği başveziri hemen tekrar eski görevine atadı. Kaynak: Sihirli hikayeler. com Kalın sağlıcakla.
O ADAM
Hikâye bu ya, Nasreddin Hoca’yı merak eden birisi Akşehir’e geldiğinde, devrilmek üzere olan bir duvara sırtını vermiş bir adam görünce: – Akşehir’de bir Nasreddin Hoca varmış, ben onu arıyorum, demiş, nasıl bulabilirim? Duvara dayanan adam cevap vermiş: – Gel benim yerime şu duvarı omuzla, sana Nasreddin Hoca’yı getireyim! Yabancı beklemiş, adam beklemiş. Ne gelen var ne giden. Gün, akşam olmak üzereyken birine durumu anlatınca: – Nasreddin Hoca’ya giden o adam Nasreddin Hoca’ydı demiş. Sana bu ilk dersi olsun! |