İktidarın hırsızları, 17 Aralık 2013 günü suçüstü yapıldığı halde kollanırken, şimdi yine iktidarın içinde ve iktidara yakın başka hırsızların, daha doğrusu dolandırıcıların olduğunu, bizzat Cumhurbaşkanı söylüyor. Ama, o dolandırıcı dedikleri kişi. bakın neler söylüyor?
Değerli okurlarım; Kamuoyunda artık bebelerin bile bildiği “Suçüstü” yapılan 17-25 Aralık yolsuzluğunu, daha doğrusu hırsızlığını bilmeyen kalmadı. Olay, bu sütunlarda birden fazla olarak, benim de konum olmuştu.
Bu iktidar döneminde hırsızlığa dönüşen yolsuzlukların iki sebebi vardı. Birincisi, çalışmadan ve havadan kazanmak ve de çok kazanmak. İkincisi ise, kendileri bu şekilde zenginleşirken, yakın-dost (hısım-akraba) ve yandaşları da zengin etmek.
Zenginleşmeyi ve yolsuzlukları hırsızlığa çevirip, devletin içine sokmanın bir önemli aracı ne yazık ki, “Özelleştirme” adı verilen devlet malının ucuz/pahalı demeden ve özellikle bu yakınlara ve yandaşlara satmak oldu. Bir kısmını da 49, 99 yıllığına gibi aynı kişilere çok uzun yıllar için kiralayıp, yine onlara peşkeş çekmek oldu.
CUMHURBAŞKANI’NIN AĞZINDAN “DOLANDIRICILIK!”
Cumhurbaşkanı, geçtiğimiz hafta yaptığı bir konuşmada, partisinden ayrılıp başka bir parti kurmak isteyen eski Başbakan Ahmet Davutoğlu’nu suçluyor ve bir arazi meselesinden Davutoğlu ve yakınlarının Halkbank’ı dolandırdıklarını söylüyordu.
Halkbank bir devlet Bankasıydı. Hatırlarsınız 17 Aralık 2013 günü yapılan baskında, onun Genel Müdürü de çok miktarda yabancı para ile evinde yakalanmıştı. 70 gün hapis yattıktan sonra da, paralar faiziyle ona veriliyordu. Demek ki, dolandırılmak ya da dolandırıcıların elinde olmak, bu Bankanın kaderindendi.
Bizim konumuz olan olay ise, kısaca şöyleydi. İstanbul Kartal’da, devlete (Tekel İdaresine) ait 460 dönüm kıymetli bir arazinin yarısı, 2015 yılındaki Başbakanlığı döneminde Ahmet Davutoğlu tarafından Şehir Üniversitesi kurmak isteyenlere verilmişti.
Onlar da, bu arazinin mülkiyetini Ahmet Davutoğlu’nun da içinde olduğu bir Vakıfa alıp, bu araziyi teminat göstererek, Halk Bankası’ndan kredi almışlardı. Yani onların diliyle, kurdukları bir Vakıfla soygunu katmerli yapmışlardı.
İşin içinde ve başında Ahmet Davutoğlu vardı. Davutoğlu partisinden ayrılıp, yeni bir parti kurmaya kalkınca tü-kaka edilmiş ve bu arazi meselesinden ötürü, Davutoğlu ve arkadaşları bizzat Cumhurbaşkanı tarafından “Dolandırıcı” ilan edilmişti. Bence, Cumhurbaşkanı haklıydı.
DAVUTOĞLU NE DİYOR?
Çok kötü şeyle söylüyor. Ona, “Şimdiye kadar neden söylemedin?” deseler de, söyledikleri çok önemli ve üzerinde durulması gerekiyor.
Davutoğlu ez cümle diyor ki; “Madem ki, (eski) bir Başbakana dolandırıcı iftirasında bulunulmuş, o zaman şu anda görev yapanlar da dahil olmak üzere, yaşayan bütün Cumhurbaşkanları, Başbakanlar, Kamu Bankalarının bağlı olduğu Bakanlar ve Özelleştirme Yüksek Kurulunda görev yapmış yetkililerin ve onların birinci ve de ikinci derece hısımlarının ve akrabalarının mal varlıklarının ve bu varlıklardaki değişimi, bu kişilerin siyasete girdikleri, devlet görevi üstlendikleri günden bugüne kadar araştırmak ve soruşturulmak üzere TBMM’de gerekli komisyonlar oluşturulmalı ve Sayın Cumhurbaşkanı’nın ifade ettiği veçhile yetimlerin hakları son kuruşuna kadar korunmalıdır. İzah edilemeyen varlıklar hazineye intikal ettirilip, yetimlere, öksüzlere ve şehit yakınlarına, gazilere dağıtılmalıdır.” Diyor. Doğrusu bu, Bay Davutoğlu. Bu sözlerinizi çerçeveletip, duvarlara asmak gerekir.
Bu isteği, hiçbir zaman mümkün olamayacağı için, eskiden böyle sözlere “Ağzıyla değil, bilmem neresiyle gülmek gerekir,” derlerdi. Ben de öyle yaptım.
Çünkü, AKP Gurup Başkanı Naci Bostancı, hemen kestirip attı. “Böyle bir soruşturma, böyle bir araştırma yapılamaz.” Bana göre de yapılamaz. Yapılırsa öyle iğrenç, öyle pis kokular çıkar ki, kutuplara kadar kaçsanız burnunuzun direği sızlar.
Sayın Davutoğlu, “Bu alışverişin, benim yakınlarımla hiçbir ilgisi yok” dese de, yetkili olarak bu haksız ve kayırmacı işi neden yaptı? Başka kişilere değil de, neden kendi yandaşlarına yaptı? Babasının hayrına mı yaptı? Bu kadar büyük ve kıymetli bir arazi, bedelsiz ya da ödenmez durumdaki devlet kredisiyle neden verildi? Bu borç, daha sonra Halk Bankası’na neden ödenmedi? Böylece, Cumhurbaşkanı’nın dediği gibi, bu Banka neden dolandırıldı?
Davutoğlu’nun, bunda hiç mi dahli yok, hiç mi günahı? Sorun, sorabildiğiniz kadar? İşte, bu sorulara doğruymuş gibi cevap vermeye çalışanlara, ben hep bilmem neremle gülüyorum.
DEVLET, İŞTE HEP BÖYLE SOYULDU, BÖYLE SOYULUYOR!
Değerli okurlarım; Ahmet Davutoğlu’nun da çok haklı olduğu taraflar var. Bu iktidar döneminde, iktidar sahipleri ve yandaşlarının kazandıkları mallar açıklansın. İktidar mensup ve yandaşlarıyla, iki göbek yakınlarının malları da araştırılsın, incelensin. Anlaşılan o ki, bunlar haksızdır. Davutoğlu’nun dediği gibi, ellerinden alınıp hazineye verilsin.
Çünkü, bu sözler ve talep çok doğrudur. Daha önce de yazmıştım. Yürürlükte olan 3628 numaralı “Mal Bildirimi, Yolsuzluk ve Rüşvetle Mücadele” diye bir kanun var. Bu kanun, bu iktidar döneminde tek bir kişiye bile uygulanmadı. Kanun, iktidar mensuplarını, TBMM üyelerini ve bütün kamu görevlilerini kapsıyor.
İktidardan bir koltuk kapanlar, bu dönemde büyük zengin oldular. Fırından simit, ekmek çalanlar hapiste, onlar ise zevkte sefada. Nerede bu Savcılar, nerede bu Hakimler? Çünkü bu hırsızlar, “Hırsızlığın da b.kunu çıkardılar.”
Değerli okurlarım, Namuslu insanları suçlayıp, sırf bir öfke sebebiyle onlara çamur atanlarla, bu hırsızları kollayanlar, hırsızlara göz yumanlar, gün gelip ne bu dünyada, ne de mahşer gününde Allah’ın gazabından kurtulamayacaktır.
Çerez politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez kullanmaktayız. Çerez Politikası