|
|||
Unutulmaz Bir İftar Çilesi Osmanlı Hikayesi | |||
Tekin Sönmez | |||
İlmiye sınıfından Şemseddin Efendi o akşamüzeri köşe penceresinin önünde oturmuş iftar saatinin gelmesini bekliyordu. Birden Rumeli Kazaskeri’nin at üzerinde ve çevresinde adamları olduğu halde sokak başında belirdiğini gördü. Allah Allah, bu civarda kimin konağına gidiyordu bunlar? Şemseddin Efendi pencereye yapışmış ve gözlerini daha da açmış bakarken, şaşkınlığı iyice arttı. Çünkü, kafile onun evinin önünde durdu ve kapı tokmağı vurulmaya başladı. Apar topar fırlayan ve önce hareme dalan efendi, -Aman hanım! Rumeli Kazaskeri teşrif buyurdular. Ona göre sofrayı hazırlat! dedikten sonra merdiven başında gelenleri karşıladı. Ama o da ne! Daha misafirler yerine oturmamıştı ki, Anadolu Kazaskerinin maiyeti ile birlikte çıkageldiği haber verilmez mi? Şemseddin Efendi tekrar hareme koşmak için seğirtirken, Eski Rumeli Kazaskeri, onun ardından üçer beşer ilmiye ricali sökün etti. her seferinde “Şunlar da geldi ha! Bunlar da geldi ha!” ihtarlarından bunalan anımı isyan etti: -Ben bu sıkışıklıkta bu kadar adamı neyle, nasıl doyurayım? Bana ne, umduklarını değil, bulduklarını yerler!” dedi. Üstelik de akın devam etmekteydi. Şimdi de Şeyhülislam Hazretleri, öncekilerden daha kalabalık bir maiyetle kapıdan girmekteydi. Varın Şemseddin Efendinin halini gözünüzün önüne getirin. Nefes nefese, kan-ter içinde kalmış. Daha kötüsü, bu kadar misafiri ağırlamak mümkün olmadığı gibi, tepesinden aşağı kaynar sular dökülüp duruyor. Tıklım tıklım dolan evde, değil yemek yiyecek, otura cak yer bile kalmamış. Ve iftara birkaç dakika kala son misafir arz-ı endam ediyor: suratında gülümseme, tavırlarında meramına erişmiş bir kimsenin rahatlığı farkedilen Veliefendizade... Şemseddin Efendi onu görür görmez, başını duvarlara vurmaktan zor alıkoydu kendisini. Ama bütün gücüyle direnmesine rağmen gözyaşlarının akmasına mani olamadı. Demek böyle bir oyun oynanacaktı ha... Nitekim ilk iftar topu atılır atılmaz, Veliefendizadenin iki adamı topluluğa seslendi: -Buyurun efendiler gidelim!.. dışarı çıktıklarında, hemen bitişikteki konağın kapısı işaret ediliyor, orada bekleyen birkaç adam da gelenleri “Hoş geldiniz, safalar getirdiniz” sözleriyle içeri buyur ediyorlardı. Konağın odalarına ve sofalarına mükellef sofralar kurulmuş, göz kamaştıracak zenginlikte iftariyelikler hazırlanmıştı. Yatsı vaktine kadar bir sürü hizmetkar mekik dokuyarak çeşit çeşit enfes yemekleri taşıdılar. Sözün kısası, anlata anlata bitirilemeyecek bir iftar sofrasıydı bu. Peki nasıl hazırlanmıştı bu oyun? Yakın dostu ve komşusu Veliefendizade, o akşam misafirleri için iftar hazırlıklarını, günlerce önceden yaptı. Fakat, Şemseddin Efendinin ağzından ilmiye sınıfının bütün ileri gelenlerine davetiyeler yazdırdı ve fakirhanesindeki iftar sofrasını şereflendirmeleri ricasında bulundu. Şeyhülislama bizzat kendisi giderek, “Şemseddin Efendinin, huzurlarına çıkmaktan teeddüp ettiği” bu sebeple kendisinin aracı olduğu gerekçesini uydurarak... Bir ara Kazaskerlik makamında da bulunan Şemseddin Efendinin bu korkunç oyunu unutmadığı, affetmediği ve “O delinin kahrını çok çektim, hepsi helal olsun. Ama bana o akşam çektirdiği azaptan dolayı hakkımı asla helal etmeyeceğim” dediği rivayet olunur. |
|||
Etiketler: Unutulmaz, Bir, İftar, Çilesi, Osmanlı, Hikayesi, |
|
Bu modül kullanıcı tarafından yönetilir, ister kod girilir ister iframe ile içerik çekilir. Toplamda kullanıcı 5 modül ekleme hakkına sahiptir, bu modül dahil tüm sağdaki modüller manuel olarak sıralanabilir.