Trabzondan yola çıkan hacı adayları, Vanın bir köyünde mola vermişler. O köyün de imamı yokmuş. Köylüler de, "Bu insanlar hacca gidiyorlarsa, boş değillerdir." diye düşünmüşler. Hacı adaylarından birini imam yapmaya karar veren köylüler bir teklifle gelmişler:
- İçinizden biri, bizim köyün imamlığını yaparsa; her yıl 400 koyun vereceğiz.
Bu teklif hacı adaylarının içinde bulunan Oflunun aklına yatmış, "Hacca gidip, masraf edeceğime, burada kalıp, yalandan imamlık yaparım." diye düşününerek teklifi kabul etmiş. Namaz vakti gelince; ezan okunmuş, köylü de camide toplanmış. Oflu da başlamış namazı kıldırmaya:
- Trabzondan çıktım yola, Vanda verdim mola, 400 koyun verdiler bana, Allahım, şükürler olsun sana, Allahuekber!..
Köyün yeni imamı Oflu, namazı hep böyle kıldırıyormuş ve bu günlerce devam etmiş. Bu duruma biraz şaşıran köylüler, kendi aralarında tartışmaya başlamışlar:
- Namazı daha önceki imam mı yanlış kıldırıyordu, yoksa yeni imam mı yanlış kıldırıyor?
- Bunu gidip müftüye soralım.
Köyün ileri gelenleri Vana gidip, müftüye köyde olup bitenleri bir bir anlatmışlar. Köylüleri dinleyen müftü de Ofluymuş, demiş ki:
- Siz şimdi hiç imama çaktırmadan köyünüze dönün ve namaz vakti camide toplanın, ben de namaza geleceğim.
Herkes köyüne dönmüş ve namaz vakti cemaat camide toplanmış, müftü de camideymiş. Oflu imam, namazı kıldırmaya başlamış:
- Trabzon'dan çıktım yola, Vanda verdim mola, 400 koyun verdiler bana, Allahım, şükürler olsun sana, Allahuekber!..
Tam o sırada arkadan, "Öhhö, öhhö!.." şeklinde öksürük sesi duyulmuş. İmamlık yapan Oflu, "Ula, müftüye yakalandık galiba?" diye düşünmüş ve ikinci rekatta sözlerinde biraz değişiklik yapmış:
- Trabzondan çıktım yola, Vanda verdim mola, 400 Koyun verdiler bana, yarısı sana, yarısı bana, Allahım, şükürler olsun sana, Allahuekber!..
Namazdan sonra, köylüler müftüye sormuşlar:
- İmam efendi namazı doğru mu kıldırıyor?
Oflu müftü, köylülere cevap vermiş:
- Haçan, birinci rekatta biraz şaşırdı, ama ikinci rekatta işi düzeltti!..
AKİBET GÖRSÜRSÜN HELE FERHAT
Bu Bir Osmanlı Hikayesi
Evliyaullah'a pek yüksek bir hürmet ve bağlılık gösteren Yavuz Sultan Selim Han'ın kendisi de hiç şüphesiz babası gibi Allah'ın has kulu idi. o'nun, Allah'a kurbiyetinden dolayı keramet nev'inden pek çok davranışlar ortaya koyduğu tarihi gerçekler arasındadır. Şöyle ki:
Yavuz, bir gün divandan içeri hiddetli bir şekilde girmişti. Elbisesini dahi değiştirtirmeden bir müddet odada dolandı ve kendisini kızdıran şeyi mırıldanıp durdu. Meğer Ferhat Paşa'nın İskender Çelebi'yi olur olmaz koruyup kayırmasından gazaplanmıştı. Çünkü aralarındaki dostluktan başka şeyler de sezinlemişti. Sonunda yüksek sesle şu sözleri sarfetti:
- Akibet görürsün hele Ferhat! Sen şimdi İskender'i koruyup duruyorsun, ama bu korumaktan ne fayda çıkacağını inşeallah birbirinize karşı asıldığınız zaman görürsünüz!..
Gerçekten de aradan seneler geçti ve Kanuni Sultan Süleyman devrinde bu iki şahıs, Selim Han'ın geleceği görmüşçesine dediği gibi işledikleri cürümlerden dolayı karşı karşıya asıldılar.
|