Bir Ermeni ile Antalyalı bir Türk, palavra atmakta yarışıyorlarmış. Ermeni başlamış palavraya:
- Biz öyle bir füze yaptık ki; denemek için attık, ne oldu biliyor musun?
- Ne oldu?
- Attığımız füze Türkiye'yi geçti, Irak'ı geçti, Mısır'ı geçti, Libya'yı geçti, hâlâ uçuyor. Bu füzenin ne
zaman düşeceğini vallahi biz de bilmiyoruz.
Bizim Antalyalı altta kalır mı? O da başlamış palavraya:
- O da bir şey mi? Biz geçen yıl bir kabak ektik, ne oldu biliyor musun?
Ermeni de saf saf sormuş:
- Ne oldu?
- Kabak büyüdü, Konya'yı geçti, Kayseri'yi geçti, Erzurum'u geçti, Kars'ı geçti...
Daha fazla dayanamayan Ermeni, Antalyalının sözünü keserek itiraz etmiş:
- Oha, o kadar büyük kabak olur mu yahu?
Sözünün kesilmesine sinirlenen Antalyalı, hemen lâfı yapıştırmış:
- Ulan o füzeyi hemen düşür!.. Yoksa o kabağı bir tarafına sokarım!..
UZAKLAŞTIK
Temel ile Dursun, bir gün ava gitmişler, iri bir geyik avlamışlar. Çok ağır olan geyiği, birer boynuzundan tutan Temel ile Dursun, köylerine doğru yola koyulmuşlar, köye beşyüz metre kala, köyün yaşlılarından biri ile karşılaşmışlar. Adam geyiği görünce, Temel ile Dursun'u tebrik etmiş ve demiş ki:
- Ula uşaklar, geyik böyle taşınmaz!..
Temel sormuş:
- Ya nasıl taşıyacağız?
Yaşlı adam:
- Ula uşaklar, geyiği böyle taşırsanız; eti sertleşir, kuyruğundan çekerek taşıyın.
Temel ile Dursun, yaşlı adamın önerisi üzerine; geyiği kuyruğundan çekerek taşımaya başlamışlar. Bir süre sonra çok yorulan Dursun, Temel'e dönüp seslenmiş:
- Ula Temel, biz yine eskisi gibi taşısak iyi olur, baksana köyden epeyce uzaklaştık!..
DİLEKÇESİ SIRTINDA
Bu Bir Osmanlı Hikayesi
Ahmet Vefik Paşa, deli-dolu bir insandı ama, bir o kadar da yardım yapmayı severdi. Bir gün, kırk yıl çalıştıktan sonra, kadro darlığı yüzünden işinden çıkarılan bir memur, Paşa’nın karşısına çıkar:
- Çok muhterem vâli Paşa’mız hazretleri, diyerek söze başlar. Dilekçe yazmak için gerekli kâğıdı ve pulu alacak param bile yok. Bendenizi münasip göreceğiniz bir vazifeye yeniden tâyin etmenizi arz ve istirham ederim. Adım, falan oğlu filan. dilekçemin tarihi de bugündür, diye sözlü dilekçesini vâli
Paşa’ya sunar. Vâli adamı dinler. Hademeyi çağırır ve tebeşir ister. Adama da sırtını dönmesini söyler ve sırtına tebeşirle şunları yazar:
“Dilekçe sahibine münasip bir vazifenin verilmesi için defterdar beye…”
Sonra da adama, gidip defterdarı görmesini söyler. Adam sevinerek çıkar; ancak, çok geçmeden defterdar vâlinin makamında görülür. Adamın sırtındaki yazıyı okumuştur. Bunun şaka olup olmadığını bir de vâliye sorup, emri bir de vâliden duymak ister.
Ahmet Vefik Paşa defterdara:
- Bunun şakası-makası yok. Bîçâre adamın dilekçe yazacak ve buna pul yapıştıracak kadar bile parası yokmuş. Onun için dilekçesini sözlü okudu. Ben de bir seferlik pul parasını affettim. Kâğıdı olmadığına göre havâleyi de tebeşirle sırtına yazdım. Zavallı adamı hemen uygun bir işe yerleştiriniz, diye emir verir.
|