2013 yılında yaşanan bu olayların, son mahkeme kararıyla sonuçlandığını sanmayın. Çünkü iktidar kanadı, mahkemenin kararını tanımadı. İktidarın bu tutumuna yalnız bizden değil, dünya kamuoyu’ndan bile, büyük tepki geldi. Keşke, bu olay yaşanmasaydı.
Değerli okurlarım; İstanbul Taksim’de bulunan Gezi Parkı’na önceleri İnönü Gezisi deniyordu. Çünkü, parkın önünde İsmet İnönü’nün at üstünde bir heykeli vardı, kaldırıldı.
Parkın bulunduğu alanda, Osmanlı’nın son döneminde bir “Topçu Kışlası” da vardı. 1900’lü yolların başında yıkıldı, önüne bir futbol sahası yapıldı. O da, dönemin İstanbul Vali ve Belediye Başkanı merhum Lütfi Kırdar tarafından yıktırılıp, halka açık Park haline getirildi.
Park, geniş bir alanı kaplıyordu. Ağaçlandırılmış, çiçeklendirilmiş ve bu amaçla düzenlenip, halkın yararına sunulmuştu. İstanbul halkı Taksime geldiğinde, bu parkı da ziyaret ediyor ve dinlenip temiz hava alıyordu.
Buz de, rahmetli ağabeyimle bu parkı sıkça ziyaret eder, oturup temiz hava alıp orada sohbet ederdik. Halk, parktan son derece memnundu.
TOPÇU KIŞLASI DA NEREDEN ÇIKTI?
AKP iktidarı, eski Topçu Kışlası’nın ihyası yani yeniden yapımı için bu parka göz dikti. Topçu Kışlası aslına uygun olarak yeniden yapılacak, orada bulunan Gazinonun yerine de, bir Cami yapılacaktı.
Halk ise, buna tepkiliydi. Nitekim İstanbul 6’cı İdare Mahkemesi ile 2 No’lu Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu, “Olmaz!” dediler.
Buna rağmen dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan, “Yapacağız” dedi ve iş makineleri ile parktaki ağaçlar sökülmeye başlandı.
5 kadar ağaç sökülmüştü ki, vatandaşlar harekete karşı koydular ve olaylar başladı. Emniyet kuvvetleri karşı koyunca da, olaylar büyüdü ve o meşhur Gezi Olayları ateş aldı. Tarih, 28 Mayıs 2013’ü gösteriyordu.
OLAYLAR, YURDA YAYILIYOR
Hükümet, geri adım atmamakta kararlı olunca, olayla bütün yurdu yayıldı. Haziran ayı sonuna kadar süren olaylarda, arzu edilmeyen sevimsiz eylemler oldu. Yaralananlar, hatta ölümler bile oldu.
Hükümet, nihayet kararından vazgeçti. Olaylar duruldu. Ancak, iktidar tarafından hemen eylemci avına girişildi. Tutuklamalar oldu, yurt dışına kaçanlar oldu. Olaylar, dış dünyada da hoş karşılanmadı ve hükümet aleyhine tepki aldı.
YARGILAMA BAŞLIYOR
Suçlu bulunup yakalananlar, tutuklanıp İstanbul 30’ncu Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanmaya başladılar. Dikkati çeken sanıklardan biri de, İş adamı Osman Kavala idi. Kavala, olaylara karışanlara maddi-manevi yardım yapmakla suçlanıyordu.
Yargılama sürecinde sanıklar bir bir tahliye edilirken tek tutuklu sanık bu Osman Kavala kalmıştı. Kavala, tam 840 gün tutuklu kaldı.
Geçen hafta nihayet mahkeme kararını verdi ve “Tek bir suçlu yoktur.” Diyerek, kaçakların dosyalarını ayırıp Osman Kavala dahil, bütün sanıkların “Beraatine” karar verdi.
CUMHURBAŞKANI, KARARI BEĞENMEDİ
Cumhurbaşkanı Erdoğan kararı beğenmediğini açıklayınca, Hakimler Savcılar Kurulu (HSK) derhal toplanıp, kararı veren hakimler hakkında inceleme ve soruşturma kararı aldı. İşte, “Zurnanın zırt dediği yer” burasıydı.
Osman Kavala’yı da, 15 Temmuz harekatı suçlamasıyla tekrar tutukladılar. Olacak şey değildi, oldu. Baskı ile kurulan böyle adalet de, dünyanın hiçbir yerinde görülmedi.
Bu yazıyı kaleme aldığım sırada son durum böyleydi. Aklıma hemen, Fetö’cülükle suçlanan ve hapis yatan Korgeneral Metin İyidil davası geldi. Onu yargılayan mahkeme de 2 yıldan fazla tutuklu kalmasına rağmen Beraat kararı vermiş ve kararı veren hakimler, HSK tarafından görevlerinden alınıp, yurdun çeşitli yerlerine sürgün edilmişlerdi. Çünkü bu dönemde, bizde adalet böyleydi.
Değerli okurlarım, Bendeniz bu yazıyı kaleme alırken iki hususu gözümden kaçırmadım. Birincisi, İstanbul halkının nefes aldığı bu park, halkın tepkisi gözetilip yıkılmaya kalkılmamalıydı. Eğer bir Osmanlı eseri ihya edilecek ise, ihya edilip korunup kollanacak İstanbul’da çok sayıda tarihi eser var. Onlara bakılmalıdır.
İkinci ve üzerinde esas durmak istediğim konu ise, adaletimizin içine düştüğü durumdur. Türk halkı bir haksızlığa uğradığı zaman, adaletine ve onun mahkemelerine güveniyordu. Şimdi öyle mi?
Hep söylüyorum ve yazıyorum. Bu durumları gördükçe, duruşma salonlarının ve mahkeme kapılarının önünden geçmek bile istemiyorum.
|