Fırınların, ekmeği üretirken temizliğe uyup uymadığını düşünen var mı acaba? Başka bir deyişle, fırınlar yetkililerce hiç denetleniyor mu? Hemen söyleyeyim, Hayır! Hayır! Hayır!
Değerli okuyucularım; Ekmek, temel gıda maddemiz. Onun olmadığı bir sofra düşünülemez. Hele, bizim milletimiz ekmek olmayan bir sofranın başında olamaz. Bizi asıl doyuran ve tok tutan ekmektir.
Peki, ekmeğin üretimi ile ne kadar ilgileniyoruz? Hiç! Onu sadece, fırından ya da bakkaldan alıp, yemesini biliyoruz. Gerisini hak getire…
Ekmek, genelde un, su ve mayadan yapılıyor. İçine biraz da tuz katılıyor. Bir zamanlar iptidai fırınlarda el-kolla yoğrulan ekmek hamuru, artık hamur makineleri ile yoğruluyor.
Buraya kadar iyi de, üretimde temizliğe ne kadar dikkat ediliyor? Kısaca, harmandan toplanan buğday, hangi ortamlarda depolanıyor? Buğday öğütülürken, hangi hijyene bakılıyor? Un çuvalları nasıl doluyor ve taşınıyor?
Tabii ki, fırına gelen un daha önce eleniyor mu? Hamur nasıl hazırlanıyor? Hamurun oluştuğu ortam ne kadar temiz? Hamuru yaparken nasıl bir su kullanıyor?
Daha başka sorular da var, ancak bunları sorgulamak bile temiz üretilmiş bir ekmek için yeterli olmasa da, gerekli.
Hemen aklıma geldi. Yıllar önceydi. İstanbul/Bağcılar’da bir fırın işçisi, fırında yatıp kalkıyor. Yattığı odanın içinde bir kuyu var. Ekmek hamuru, bu su ile yapılıyor.
Bir gece denetiminde, kuyunun bulunduğu odada kalan işçinin, her gece yatağından kalkıp tuvalete gitmek yerine, çişini kuyunun içine yaptığı tespit ediliyor.
Tuzdan tasarruf eden fırın sahibi işçiyi kovuyor, ama o güne kadar üretilen ve satılan ekmekler afiyetle (!) yenmiş oluyor.
POŞETTE, PAKETTE EKMEK SATIŞI
Ekmeklerin satıldığı yerlerde fazla ellenmesi üzerine, poşetlere konması düşünüldüyse de, naylon poşette terleyen ekmeğin yumuşadığı ve özelliğini yitirdiği görülünce, bundan vazgeçilip şimdi de, bazı yerlerde kese kağıdı gibi kağıt torbalara konduğu görülüyor.
Ellenmesinin önlenmesi, böylece gerekli hijyenin sağlanması bakımından iyi bir tedbir olmakla beraber, uygulama pek yaygın değil.
Ekmeğin satışında dikkat edilmesi kadar, esas üretiminde de daha çok dikkat edilmesi gerekiyor.
İlçe Tarım Müdürlükleri bu konuda görevli ve yetkili oldukları halde, ciddi denetim yapmadıkları anlaşılıyor. Onlara sorarsanız, denetlediklerini söylüyorlar, ama yalan! Bunun tartışmasını yapanlar var.
Son zamanlarda, ekmeğin fiyatına yapılan zamlar da çok tartışılmasına rağmen, işin Belediye Zabıtası tarafından çözüleceği söyleniyor. O da yalan ve tam bir kandırmaca.
Devletin otoritesinin hakim olmadığı bir düzende ne ekmekte, ne de öteki gıda maddelerinde temizlik aramayın.
Ve bu düzenin mağduru olarak, her yerde yemek yemeye kalkmayın. Yemek artıklarından yapılan çorbaları içmekten de uzak durun!
Acaba, İçtiğimiz Su Ne Kadar Temiz?
Değerli okuyucularım; İçtiğimiz Suyu da, halk arasında yaygın adıyla Terkos yani Şehir suyundan değil, genellikle şişelenmiş sulardan içiyoruz.
Bu suların kimileri 0,5, 1, 1,5, 5, 10 ve 19 litrelik plastik şişelere doldurulup, satılıyor.
Kaynağında doldurulanlar var, suyu başka yerlerde depolayarak dolduranlar var. Olası mikroplardan arındırmak için de, Ozon kullananlar ve bunun dozunu kaçıranlar da var.
Bu suların da kaynaklarının ve dolum tesislerinin çok iyi denetlendiği söylenemez. Üç yıl önce, ilgili Bakanlık denetleme yaptığını söyleyip, iki kaynak hakkında kapatma kararı almış, karar İnternet’te de yayınlanmıştı. Ancak, hepsi o kadar. Denetlenen ve sakıncalı bulunan bu iki firmanın da faaliyetine devam ettiğini görüyoruz.
Çok ünlü bir su firmasının kaynak yetersizliği sebebiyle, kışın eritilen kar sularından da yararlandığı söylenmişti. Doğru mu, değil mi bilemiyoruz. Bildiğimiz tek şey, şişelenmiş su satan üreticilerinin, öteki gıda firmaları gibi iyi denetlenmediği yönündedir.
O halde, yediğimiz gıdalar kadar, içtiğimiz suya da dikkat etmemiz gerekiyor. Çünkü, Türkiye’de yaşıyoruz.