Moved Permanently

O, FETÖ Terör Örgütü’nün kurucusu. Nam-ı diğer Fethullah Gülen. Örgüte katılanların, sorgusuz sualsiz Cennet’e gireceklerini söylüyordu. Üstelik bu sözleri, TV ekranına çıkıp söylüyordu. Bendeniz hem gördüm, hem işittim, hem de güldüm!

      Değerli okuyucularım;  Türkiye’nin giderek yoksullaşmasının, hayatın çekilmez bir hal almasının, çağın gerisine doğru itilmek istenmesinin ve mutsuz insanların çoğalmasının tek sebebi, başta siyasiler olmak üzere, kurulan her türlü tarikatların (Cemaatlerin) yaptığı “Din Ticareti” dir.

    İşte, bunlardan biri de her kademedeki insanları uzunca bir yılan gibi saran “Fethullah Gülen Cemaati ya da Fethullah Gülen Hareketi”dir.

   Bir kere daha hatırlayınız. Bu zat, sıradan bir din görevlisi iken tamamen ticari ve siyasi amaçlı olarak Cemaati  kurunca, aldığı yardımlar ve kurduğu ticari şirketlerle büyüyüp paraya para dememiş Cemaat, yalnız ahmakları değil, toplumda akıllı geçinenleri de saflarına katıp ve gittikçe güçlenerek devletin içine de sızabilimiş. Hem de ne sızma.

     Adam o kadar akıllı ki, (aslında akıllı değil, ona inananlar aptal) toplumun önemli bir kesimini uyuşturucu yutturmuş  gibi kendisine biat ettiriyor. O kadar ki, devleti yöneten kimi akıllılar (!), onun çok muhterem, çok yüce, çok saygıdeğer, topluma çok faydalı bir kişi olduğu belirterek, ona biat ettiklerini alenen söyleyebildiler.

     Kendi içinde sıkı bir şekilde örgütlenen ve maddi/manevi her türlü zenginliğe sahip olan Fethullah Gülen Cemaati, mevcut iktidarın işbaşına gelmesiyle örgütlenmesini tamamlayıp iktidarla birlikte devleti yönetmeye kalkınca, iktidarı ve ülkeyi teslim alma noktasına geliyor.

   Nitekim, iktidardan her istediğini alan Cemaat, Askeriye, Mülkiye ve Adliye’de  bütün ipleri ele geçirince, devletle tam bir paralellik kurup neredeyse, “Siz bırakın, ülkeyi ben yöneteyim” noktasına geliyor.

    İşte bu noktada iktidarla anlaşamayınca, gücünü göstermek istiyor ve yönetimde hakimiyet kuran adamlarıyla önce 17-25 Aralık 2013 günü bir “Güç denemesi” yaparak, o meşhur “Yolsuzluk baskını” nı düzenliyor.

    Cemaatin, bunu yaptığının doğru olup olmadığı, bundan zarar gören kimi kesimlerde tartışılsa da, doğru olan çok çirkin olan bu yolsuzluğun ortaya çıkarılması ve faillerinin “Suçüstü” yakalanmasıdır.

     Sesli ve görüntülü olarak ortaya çıkarılan bu yolsuzluk olayı, örtbas edilmeyip de üzerine gidilse ve faillerine gerekli ceza verilebilseydi, Fethullah Gülen Cemaati, daha o gün bitirilmiş olacaktı.

    Ancak, öyle yapılmadı. Aleni olan bu rezillik bu hırsızlık olayı kapatılınca ve failleri adeta ödüllendirilince, Cemaatin biraz daha güçlenmesine adeta yardım edildi. (Çünkü hırsızlar serbest kalıp, çaldıklarını faizleriyle geri almışlardı. Bu hiç unutulmadı ve unutulmayacak.)  

     Fethullah Gülen Cemaati’nin devletin içinde ne kadar büyük çapta güçlendiği böylece anlaşılınca, iktidar da  başına gelecekleri anladı, ancak geç kaldı.

    Uydurduğu “Ergenekon ve Balyoz Kumpasları” yla masum bir çok insanı hürriyetinden mahrum eden, ancak ülkenin adaletini, askeriyesini ve önemli çap ve sayıdaki yöneticilerini elde eden bu Cemaat, tam bir “Terör Örgütü” olduğunu kanıtladıktan sonra, olanlar oldu.

      Ve, Cemaat, 15 Temmuz 2016 günü iktidarı  ele geçirebilecek kadar kendini güçlü sanınca, planladığı  o hain darbeyi yapmak istedi. Bu çirkin olayda yüzlerce insan hayatını kaybettiği gibi, binlerce insan da haklı ya da haksız olarak hürriyetini kaybetti.

                         BU ÖRGÜT, BÜTÜN BUNLARI NASIL YAPTI?

   Hiç kuşku yok ki, lideri Fethullah Gülen’in inandırıcı sözleri, vaatleri ve ona inananların saflığıyla yaptı. Bunları yapmak için, her kesimden insan yetiştirerek, kendisine bağlı çok güçlü bir örgüt kurdu ve ülkenin he tarafına ve her kesimine, kan damarları gibi yayıldıkça yayıldı.

    Bu kadar büyümesinin iki nedeni vardı. Biri körü körüne ona inanmak, diğeri maddi ve manevi çıkar sağlamaktı.

    Değerli okuyucularım, ona o kadar inandılar ki, onun her tavsiye ettiğini yaptılar. İktidar partisinin kimi Milletvekilleri ve önde gelenleri, Amerika’da  büyük bir çiftlikte yaşayan bu adamın ayağına giderek, elini ve omuzlarını öpüp ve ona bağlılıklarını bildirip, resim çektirdiler.

    O önemli siyasiler, Meclis kürsüsünde ve her ortamda onun ne kadar yüce, ne kadar önemli, memleket için ne kadar faydalı ve muhterem bir kişi olduğunu ballandıra ballandıra anlattılar. Ona her halükarda bağlılıklarını belirttiler. O kişilerin bu sözleri, gazetelerden ve TV ekranlarından verildiği gibi, bugün hala hareketli olarak İnternet’te dolaşıyor. Açıp, bakınız, görünüz.

     Tekrar etmek, hafızayı (belleği) kuvvetlendirdiği için, ben de bu tekrarları yaptım. Esas anlatmak istediğimse, çok kısa.

                                       FETÖCÜLER, CENNETE!

    O zatı. geçen gün TV’de tekrar seyrettim. İnsanları nasıl kandırdığını ve kendisine nasıl bağladığını, bir kere daha anladım.

   Adalet dağıtması gereken kimi Hakim ve Savcıların ona taparcasına nasıl yaklaştıklarını ve bağlandıklarını, bir Hakimin onun kerameti ile göğe yükseldiğini anlatmasını, bir Hakimin oturup karar yazarak Fethullah Gülen’i Mehdi, kendisini de onun yardımcısı olarak karara bağlamasının nedenini, şimdi çok daha iyi anladım.

   Abdest aldığı suyun dökülmeyip içilmek ya da vücuda sürülmek istenmesinin, ayağının altının öpülmek istenmesinin, dizinin dibine oturup ona yakın olmak istenmesinin, himmet adıyla toplanan paraların onun cebine konmak istenmesinin ve onun adeta ilahlaştırılmasının nedenini, şimdi çok daha iyi anladım.

      Çünkü bu zat, “Kendisine ve kurduğu bu örgüte dahil olanların ve de ona bağlı olanların, SORGUSUZ-SUALSİZ (Sorgulanmadan) Cennete gireceklerini” söylüyordu.

     İşte, bütün bu yazdıklarımın özeti buydu. Çünkü ona göre, “Dünyada ona minnet ve himmet, ahrette sorgusuz-sualsiz Cennet” demekti.

     Bu durumda, ona biat etmeyenlere yazık oldu. Çünkü, Cenneti kaçırdılar(!) Breh! Breh! Breh!

     Merhum Aziz Nesin “Türk halkının % 40’ı akıllı” demişti. Bu sözden hüküm çıkaranlar, “Aziz Nesin halkın % 60’ının aptal olduğunu söylemek istiyor.” diyerek, ona hücum etmişlerdi.

     Ben de şimdi buradan soruyorum. “O akıllı, rütbeli, koltuklu geçinenlerin ve bu halkın, acaba yüzde kaçı akıllı?”