Onlar olmasalar, ne bu ülkede ne bu dünyada yaşanabilir. Varlıklarıyla ve davranışlarıyla, insan kılıklı hayvanları onlar dengeliyor ve hayatı yaşanabilir hale getiriyorlar. Allah’ın rızası onlaradır.
Değerli okurlarım; İster yakın çevrenize, isterseniz uzak çevrenize bakın. Değişik anlayışta ve yaşayışta insanlar göreceksiniz. Size yakın olanları zaten tanırsınız. Ancak, uzak olanların ne menem insanlar olduklarını bilemezsiniz.
Gerçek olan şu ki, her birinin huyu ayrıdır. Tıpkı, insanın parmak izleri gibi. O sebeple, hemen herkese farklı gözle bakmak gerekir, hele önceden tanımıyorsak.
Bu konuyu ele almamın sebebi, önemli hayat tecrübeme rağmen, kimi insanları ve karıştığım çevreyi hala tanıyamamış olmamdan ileri geliyor.
Yarım asra yakın bir zamandır İstanbul’dayım ve zamanımın önemli bir kısmı da burada geçiyor. Buradaki görevime başladığımda çok sayıda ve farklı görüşteki insanlarla karşılaştım, konuştum, yerine göre kimileriyle dost oldum.
Biri vardı ki dostane bir tavırla; “Size, çok önemli tespitlerimi ve düşüncelerimi söyleyeceğim. Bunları, kulağına küpe yap ve hiç unutma.” dedi.
Yaşlı ve tecrübeli olan ve sonradan dostluğunu da gördüğüm bu zat, sözlerinin üstüne basa basa; “Değerli kardeşim, Gençsin, insanları ne kadar tanıdığını bilemem. Ancak, ben tanıdım. Bu İstanbul var ya, bu memleketin en kötü, en namussuz, şerefsiz, aşağılık ve de tehlikeli insanları burada yaşıyor. Ancaaak, yine bu memleketin en iyi, en namuslu, en güvenilir ve en mükemmel insanları da burada yaşıyor. Hepsini tanımaya, ancak bu ikinci tiplerle yakınlık kurmaya ve dost olmaya bak. Bu sözlerimin altın değeri vardır, hiç unutma.” dedi.
Dikkatle dinledim, biraz da içimden tereddütle karşıladım. Acaba, gerçekten öyle mi? Çok geçmedi ki, sözlerinin ne kadar doğru olduğunu anlamaya başladım ve geçen zaman içinde iyice öğrendim. Yıllar geçince de, çok doğru söylediğini iyice anladım.
BİZE KÖTÜLER DEĞİL, İYİLER GEREKİR
Değerli okurlarım; Bu söylemde sizlere o kötülerden değil de, yaşanmış olaylar üzerine bir-iki örnekle, muhtaç olduğumuz o iyilerden söz edeceğim.
Yolda giderken, trafiği tenha olan bir yerde aracınızın lastiği patladı. Yanınızdan geçenler, halinizi görüyorlar ve yüzünüze bile bakmadan vızır-vızır geçiyorlar.
Tam umudunuzu kaybetmiş iken, bir araç yanınızda duruyor. Durumu anlayıp, hemen yardımınıza koşuyor. Becerisi de varsa, lastiğinizi değiştiriyor. Tamamdır deyip, teşekkür bile beklemeden “Hayırlı yolculuklar” deyip, yanınızdan uzaklaşıyor.
Sürücü, trafik ışığı filan dinlemeden yaya’ya çarpıyor ve arkasına bakmadan kaçıyor. Bu durumu gören kimileri olayı seyrederken, birileri var ki, hemen Sağlık Ekibini çağırıyor ve yaralıya elinden geldiğince yardım ediyor. Böylece canını kurtarıyor.
Hırsız, yolda giden masum vatandaşın telefonunu ya da çantasını kapıp kaçıyor. Gören kimileri “Bana ne” deyip seyrederken, o kimileri ise, hırsızın peşinden koşuyor. Canı pahasına onunla boğuşup, mağdur vatandaşı koruyor, savunuyor.
Bunlar, sadece örneklerin bir kaçı. Başka örnekler o kadar çok ki. İşte bütün bunları, o iyi insanlar yapıyor. İçinde Allah inancı ve korkusu olanlar yapıyor. Vicdanı, yaşamına ağır baskıda bulunanlar yapıyor. Halkın deyimi ile helal ekmek yemiş olanlar yapıyor. Çünkü onlar iyi, çok iyi insanlar.
YAŞADIĞIM SON BİR ÖRNEK
Eczaneye gittim. Adam, elinde reçetesiyle Bayram tatilinde nöbetçi Eczacı ile tartışıyor. Eczacı, “Reçetede numara yok” diyerek, ilacı vermiyor ve adamı tekrar Hastaneye gönderiyor.
Adamın haline acıdım ve hastaneyi arayıp, numarayı aldım. Eczacı bu defa, “Reçetede kaşe yok.” deyip, ilacı yine vermiyor.
Durumu izleyen ve ilacın verilmeyeceğini anlayan başka bir kişi, “Gel amca, arabam dışarıda hastaneye gidip, kaşeyi vurduralım.” deyince, “İşte insanlık” dedim. Ve, yıllar önce bana uyarıda bulunan o dostun sözleri aklıma geldi.
Doğruydu, yalnız İstanbul’da değil, bu memlekette, çok kötü insanların yanında çok, ama çok da iyi insanlar var. Onlar olmasa, zaten bu memlekette yaşanmaz.
Değerli okurlarım, Kötü örnekleri burada yazıp da, yaşama ve moral gücünüzü kaybetmenizi istemiyorum.
|