“Neden ve Nasıl Gitmez?” derseniz, Neden’in bir tek, Nasıl’ın ise, iki sebebi var. Halkın anlattıklarına tercüman olarak, ben de size anlatmaya çalışayım.
Değerli okuyucularım; İktidarlı yani muktedir (güçlü) olmak, insan egosunu en çok tatmin eden durumlardan biridir. Siyasi anlamda, hele ülkenin yönetiminde ileri derecede söz sahibi olmak, o egoyu daha çok tatmin der. Öyle olmasa, bu siyasi mücadeleler, hatta kavgalar neden olsun?
Tabir uygun ise, bu illete bulaşanlar, hayatları pahasına girdikleri savaşı sürdürürler ve bu uğurda başlarına gelmedik kalmaz. Ancak, işin bir de çıkar sağlama ve iktidarın gücünden nemalanma tarafı da vardır ki, bizdeki iktidar hırsı daha çok bu sebepten kaynaklanır.
KÖTÜ YÖNETİMLERİ, İKTİDARLAR GETİRİR
Çok partili siyasi hayata girdiğimiz 1950 yılından itibaren, ülkemizde çok sayıda siyasi parti kuruldu. Kimiler tek başına iktidar olurken kimileri, iktidarın ortağı ya da muhalefet partisi olarak kaldı. Ancak, her birinin kuruluş amacı, iktidar olmaktı.
Nedense, adı Milliyetçi Hareket Partisi olan ve Devlet Bahçeli adlı zatın liderliğinde faaliyetini sürdüren bu partı iktidar olmak için değil, sürekli muhalefette kalmak için mücadele ediyor. Şimdi, muhalefeti de bıraktı ve iyice iktidarın paçasına yapıştı.
70 yıllık çok partili siyasi hayatımızda, iyi iktidarlar da gördük, kötüsünü de. Gördük ki, sağ eğilimli iktidarlar, Türkiye’nin yönetiminde daha çok söz sahibi oldular. Yine görüldü ki ister sağda, ister solda olsun iyi ve kötü yönetim iktidarın kendi icraatından ve siyasi başarısından ya da başarısızlığından kaynaklanıyor.
Ve alenen görüldü ki, ülkeyi en kötü yöneten ve en büyük sıkıntılara sokan iktidar, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı oldu.
ONA OYUMUZU, İSTEYEREK VERDİK
2001 yılında kurulup, 2002 sonunda iktidara gelmesinde, hepimizin payı vardı. O kadar ki, ülkenin içine düşürüldüğü durum, bizi ona mecbur etti. Koşarak sandığa gittik ve maaile oyumuzu, kısa adı AKP olan bu partiye verdik.
Verdik, ama kısa sürede boyumuzun ölçüsünü aldık. Tek başına iktidar olan bu partinin, özelleştirme adı altında ülkenin hemen bütün milli varlıklarını satmakla kalmadığı, aldığı dış borçlarla da bol miktarda sıcak paraya kavuşunca, halkı hoşnut edecek iyi işler yaptığı görüldü. Yani, gözlerimiz boyandı.
İşte, Türk halkı bu durumun böyle gideceğini sanıp, değirmenin suyunun nereden geleceğini düşünmeden, sürekli bu partiye oy verdi ve iktidar yaptı.
VE, DENİZ BİTTİ!
Ülkenin iyi yönetildiğini, aradığı her şeyi bulduğunu gören ya da sanan Türk halkı, kısa sürede iktidar ve yandaşlarının büyük vurgun ve yolsuzluklarıyla karşılaştı. O kadar ki, yolsuzluk ve rüşvet, Türkiye’nin bir numaralı konusu olduğu halde, iktidar yanlıları ve liderleri bundan hiç tınmadılar.
Ve o kadar ki, bütün bu yolsuzluk rezilliğine rağmen, hiçbir siyasetçi ve kamu görevlisi hakkında yasal işlem yapılmadı ve hiç biri sorgulanmadı ve de yargılanmadı. Çünkü AKP sırf, “Benim dönemimde yolsuzluk yapılmadı/ yapılmaz” diyebilmek için, bütün bu takipsizlikleri bunun kanıtı olarak gösteriyordu.
Oysa, ellerinde 3628 numaralı Yolsuzluk ve Rüşvetle Mücadele adlı bir kanun vardı ve adeta bu dönem için hazırlanmıştı. Kapağını bile açmadılar ve bir tek kişiyi yolsuzluk ve rüşvetten yargılamadılar. Ta ki, işin boyutu suçüstü olup, “Hırsızlık” noktasına gelinceye kadar.
YİNE DE TINMADILAR!
Ve ta ki, 2013 senesinin Aralık ayının 17’sine gelindiğinde, Fethullah Gülen’in liderliğindeki Cemaat, ani bir baskın yapıncaya kadar.
İktidarın Bakan seviyesindeki mensupları ve çocukları ile sırtını iktidara yaslayanlardan kimileri, polis baskınıyla suçüstü, hem de paralarla ve suç aletleriyle birlikte yakalandılar.
Cemaatin, onları suçüstü yakalatmakla bırakmayıp, kayda aldırdığı kimi konuşmalarıyla, yolsuzluk ve rüşveti o kişilerin kendi ağızlarından çıkan sözlerle de ispatlamıştı. Onlar, bu seslere/sözlere “dublaj ya da montaj!” dese de, yaptıkları yolsuzluk sesli ve görüntülü olarak ortaya çıkmıştı. Artık, inkar edilebilecek hiçbir yanı yoktu.
RANT, RANT, RANT !
Yani kolay, çabuk ve haksız kazanç… Başta imar yolsuzlukları olmak üzere, iktidar yanlısı, yandaşı, yalakası ne derseniz deyin bu kişiler kısa yoldan çabuk zengin olmanın peşine düşünce, Türkiye tarihinin en büyük yolsuzluk ve vurgunlarını yaşamaya başladı ve yaşadı.
Ve yine o kadar ki, daha çok Belediyelerde görülen bu durum, rantın en büyük olduğu İstanbul, Ankara ve ötekileri gibi kimi Belediye Başkanlarının kovulur gibi istifaya zorlanmalarıyla sonuçlandı. Ancak, yine de bu kişiler hakkında hiçbir yasal takibat yapılmadı, yapılmıyor.
Oysa, daha önceki kimi yazılarımda da belirttiğim ve feryat ve de isyan ettiğim gibi, memuriyetimin en başarılı döneminde, haksız isteklerine set çektiğim megaloman bir gazetenin saldırısına ve takibata uğramıştım. Zerre kadar suçum, hatta kusurum bile yoktu. Bulmak için, merhum babamın 80 sene önce edindiği tarlaların bile hesabını bana sormuşlar, kayınvalideme de babasından kalan 100 senelik fındık bahçesini nasıl edindiğini anlatmasını istemişlerdi. Hem de, bu malların bulunduğu yere giderek. Neredeyse, birer metre alıp ölçeceklerdi.
Bütün bunları söylemeye ve yazmaya, hatta isyan etmeye hakkım vardı. Onlarsa, yaptıkları bütün bu yolsuzlukları bir hak gibi görüyorlardı.
DÜNYAYA REZİL OLDUK!
Bu hırsız ve yolsuzlar Türkiye’de bir bir aklanıp, çaldıkları da faizleriyle kendilerine iade edilirken, Amerika en büyük yolsuzluğun maşasını ya da çıbanbaşını yakaladı. Yakalanamayan kimileri hakkında da, gıyaben tutuklama kararı verdi.
Böylece Türkiye, dünya ölçeğinde en yolsuz ülkelerden biri olarak anılmaya başladı. Şimdi, yargılaması bitmek üzere, ancak büyük cezalar geliyor. Hapis cezaları bir yana, Türkiye’ye en az 10-15 milyar dolarlık para cezası bekleniyor. Haydi bakalım, “Pamuk eller yine cebe” yani halkın cebine!
Bu rezalet devam ederken, İngiltere yakınındaki bir ada devletinde kurulan 5 liralık paravan şirkete giden/gelen büyük paralar, (kimin oldukları açıklandı ve biliniyor) olup bitenlere tuz biber ekmişti. Artık, tutacak tarafımız kalmamıştı.
Biz bu rezilliklerle uğraşırken, çeyreğimiz kadar olamayan Yunanistan, burnumuzun dibindeki 18 adamızı işgal etmiş, 150 kadar kayalığa da sahip olmuştu. Bu adalarda bayrakları dalgalanıyor, devlet büyükleri adaları ziyaret ediyor, yiyip içiyorlar ve bizimle adeta dalga geçiyorlardı. Çünkü, Türkiye’yi kendileri karşısında çok güçsüz görüyorlardı. Bu duruma gülsek mi, ağlasak mı? lafının cevabı, tabii ki “Ağlamak”tı.
BU İKTİDAR GİDER Mİ?
Bu denli bataklığa saplanmış bir iktidar, ne pahasına olursa olsun gitmemek için çırpınacaktır ve çırpınıyor. Çünkü, gittiği takdirde, ödenemeyecek büyük hesaplar, cevaplanamayacak büyük ve önemli sorular önüne konacaktı. Kendilerine göre, gitmemeleri gerekiyor. İşte, işin gerçek nedeni bu.
Değerli okuyucularım, bu kadar kanıtlı ve tescilli büyük suçlamaların altından hiç kimse kolay kolay kalkamaz. Kalkamaz, ama bu işin sonu nereye kadar gidebilir?
O HALDE, KALMAK İÇİN ÇARE
Onlara göre iktidarda biraz daha kalabilmek için iki çare var. Birincisi, ellerindeki devletin bütün imkanlarını ve güçlerini sonuna kadar kullanmak. Öteden beri kullanıyorlar da. Şimdi, biraz daha fazlası gerekiyor.
İkinci çare, seçimi tekrar tekrar kazanıp, iktidarda kalmak. Peki, millet oy vermez ve kendilerini artık seçmezse ne olacak? Onun da çaresi var. Seçimlerde son sözü Yüksek Seçim Kurulu söylediğine ve bunun ilk provası 16 Nisan referandumunda yapıldığına ve de olumlu sonuç alındığına göre, sonucu bu kurul tayin edecek. Bu kurulu da elbette iktidar tayin edecek.
HALK ÇARESİZ!
Değerli okuyucularım, bu iktidar gittiğinde, ikinci büyük parti CHP’nin iktidar olduğunu düşünelim. Açık konuşalım, CHP sanki “çok mu temiz?” CHP’yi iktidarda hiç görmedik mi? Son dahil oldukları hükümette iken, bu partinin Adalet Bakanı Mehmet Moğultay “Partimin, partililerimin isteği üzerine (yani partinin yandaşlarından) 2000 kadar Hakim ve Savcı tayin ettim.” demedi mi? Yani, partizanlık yaptığını açıkça söylemedi mi?
AKP’li Belediyeler çamura batmış iken, CHP’li Belediyeler çok mu temiz? AKP’lilerin ağzı varken, CHP’lilerde ağız ve mide yok mu? Bu millet, onların dönemini de yaşamadı mı? “Tencere dibin kara, senin ki…” diye boşuna mı demişler?
Değerli okuyucularım; Lafı uzattık, ama halkımızın inancını ısrarla söyleyelim, “Bu AKP gitmez.” Gitse de, geleceklere fazlaca güvenilmez. Yine de “Ehven-i Şer” lere, yani kötülerin iyisine bakmak lazım. |