“Yeni Maceraları” demek, daha doğru olur. Çünkü, iktidarın kimi icraatları yadırgandığı için, halk onlara yeni maceralar gözüyle bakıyor. Son günlerde yaşanan üç olay, kamunun oldukça ilgisini çekiyor.
Değerli okuyucularım; Ülkeyi, uzun süredir OHAL kararnameleriyle yöneten, kanunları dilediğine dilediği gibi uygulayan siyasi iktidar, muhalefeti de ciddiye almayınca, tam bir keyfilikle davranabiliyor.
Haksızlık etmeyeyim, bu olup bitenlere halkın sesinin fazlaca çıkmaması, iktidarın oylarının hala % 30-40 arasında seyretmesi, onun bu keyfiliğine ve icraatına haklılık kazandırıyor.
Hele, MHP adındaki bir muhalefet partisinin döneklik yapıp iktidarın kanatlarının altına girmesi, siyasi iktidara daha büyük cesaret veriyor.
“İktidarın yanlışlarına muhalefet edeceğim.” diyerek halktan oy alan ve ülkücü adındaki bir gurubu kandırarak Meclise giren bu parti ve lideri, siyasi tarihimizde görülmemiş bir pişkinlikte, döneklikte ve sevenlerine ihanette, hiçbir sakınca görmüyor.
Gelelim, bu üç yeni serüvene;
İsmail Kahraman, Yine Meclis Başkanı
Atatürk’lü törenlere katılmayan, laikliğin Anayasa’dan çıkarılmasını isteyen ve bu sebeple Cumhuriyet’i benimsemeyip, Osmanlı’yı özleyen bu zat, şimdi ikinci kere Meclis Başkanı oluyor.
Tayyip Bey adına, onun resmini taşıyan altın hatıra para bastıran bu zat, Cumhurbaşkanı’nın himayesinde bu görevini yine sürdürecek.
Gençliğinde bir dönem Milli Türk Talebe Birliği Başkanlığı yapan ve bu dönemde Amerikan hayranlığını gizlemeyen bu kişi, iki yıl daha Atatürk’ün kurduğu TBMM’ye Başkanlık edecek.
İçine sindirenler için hayırlı olsun.
Reza Zarrab, Ya Konuşursa…
Mahkemesi, önümüzdeki 27 Kasım’da Amerika’da yapılacak. Zarrab, elbette konuşacak. Orası öyle, ama ya Türkiye’de yakın ilişkiler içinde olduğu kişiler hakkında konuşursa. Dehşet veren bazı gerçekleri itiraf ederse.
Tayyip Bey, onun itiraflarından söz ediyor. Yani, itiraf sözcüğünü telaffuz ediyor. Kanaatim o ki, Zarrab zaten çoktan konuşturuldu bile. Şimdi, bu itiraflarını kamuya açık mahkeme önünde yapması istenecek.
Rezza Zarrab, Cumhurbaşkanı ve Zarrab’dan hibe alan ve bir Vakıf’ın Başkanı olan eşi hakkında konuşabileceği gibi, belki de ailesi efradı hakkında da konuşabilir.
Zarrab, görevden uzaklaştırılan, suçüstü yapılan çocukları hapis yatan ve rüşvet paralarla suçüstü yakalanan ve de diğerleri hakkında konuşabileceği gibi, katakulli işler yaptığı üst bürokratlar hakkında da konuşabilir.
Halk, 27 Kasım’ı merakla bekliyor, ama Türkiye artık bu çirkinlikleri kaldıramıyor.
Türkiye’de hesap vermekten kaçanlar, Amerika’da ve en sonunda ilahi adaletin önünde mutlaka hesap vereceklerdir.
Mustafa Sabri’yi Herkes Tanıdı
O, katıksız bir “Vatan haini”. Padişah Vahdettin ve Damat Ferit hükümeti döneminde Şeyhülislamlık yaptı.
Kurtuluş Savaşı yıllarında İngilizlerin yanında yer alıp, Atatürk ve arkadaşları hakkında ölüm emrini imzaladı. Bu ülkenin bölünmesi ve elden çıkması için hazırlanan Sevr Anlaşması’nın imzalanmasını istedi.O sebeple, karısı bile onu lanetledi.
Vatan hainleri listesine alınıp (150’likler) sürgün edilemeden Yunanistan’a kaçtı. Gümülcine’de “Yarın” adlı bir gazete çıkarıp, her gün Türkiye’ye ve Türklere saldırdı.
Daha sonra korkudan Mısır’a kaçtı. İslam Üniversitesi’nde hocalık yaparken 1961’de öldü. Önceki bir yazımda da, bu hain adamı yazmıştım.
Buraya kadarını anladık da, bundan sonrası anlaşılabilir gibi değil. Çünkü, geçen hafta Tokat’ta bulunan İmam-Hatip Ortaokulu’na onun adı verildi. Şiddetli tepkiler üzerine, hemen kaldırıldı.
Kaldırılması, yapılan rezaleti ortadan kaldırmaz. Durduk yere, onun adı bir okula neden verildi. Bunun, bir sebebi olmalı. Kim verdi? Bu adı veren ya da verenler hakkında Milli Eğitim Bakanlığı ya da Tokat Valiliği, ne gibi cezai bir işlem yaptı? Tokat C.Savcılığı ne yapt?.
Hiç biri, hiç bir şey yapmadı. Tutar mı diye baktılar. Tutmadı ve kaldırdılar.
İşte, Türkiye her alanda böyle yönetiliyor. Yap-boz, eğer tutarsa… Macera, macera, macera…