“Dürüst olanları da vardır.” dersem, nezaketimdendir. Bu görevde zengin olmayan varsa, aptallığındandır. ”Ben namusluyum” diyen varsa, halkı aptal yerine koymasındandır.
Değerli okuyucularım, küçük bir seyahat sebebiyle ,yazılarıma bir süre ara verdim. Bu süre içinde, zorlanarak ağzındaki baklayı çıkarmak istemeyenler gibi, kendimi zor tuttum.
İktidar partisinin, tabii ki liderinin kimi Belediye Başkanlarını istifa yoluyla kapının önüne koymak istemesi, onların da bunu kabul etmesi, konuyla ilgili iki söz söylemek için sabrımı iyice taşırdı.
METAL YORGUNLUĞU BAHANE!
Evet, Başkanların kimileri uzun süredir bu görevde bulunuyordu. Onların uzun süre Başkanlık yapması, eskiyen ve yıpranan inşaat demiri gibi olduysa, ya diğerleri? Hepsinden önemlisi, partinin lideri ve kimi kurucu ve de mensupları ne haldeydi?
Ortada bir yorgunluk filan yoktu. Eğer bir yorgunluk varsa, bu çalışmaktan ya da eskimiş olmaktan değil, Başkanların “Parsel, parsel!” dedikleri parsele olan meraklarından veya düşkünlüklerinden ileri geliyordu.
BAŞTA İSTANBUL VE ANKARA
Değerli okuyuculardım, geçen ay yayınlanan bir yazımda da belirtmiştim. Sıkça yaptığım İstanbul ziyaretlerimde, İstanbul’u artık tanıyamıyorum.
Levent’ten Şişli’ye doğru ilerleyin bakalım. Güneşli bir havada, gökyüzündeki güneşi göremezsiniz. Bulutları bile gizlemişler. Kazık gibi binalar, yolunuza bir engel gibi çıkıyorlar. Tayyip Bey’in “ucube” dediği o heykeli değil, bu binaları görenler gerçek “ucube”nin ne demek olduğunu daha iyi anlıyorlar.
Tarihin özlenen rengini ve otantik kokusunu yayan nostaljik, ama sapasağlam binalar ise, bir bir yıkılmış ya da yıkılmayı bekliyor.
SADECE BU BÖLGE Mİ?
Hayır!.. Sahil şeridini takip edip, Zeytinburnu’ndan Ataköy’e doğru ilerleyin bakalım. Denizi, o ucubelerin içinde oturanlar ancak seyredebiliyor. Ataköy, gerçek manada şimdi “Köy” olmuş. Tabii, eski haline bakarak bunu söylüyorum.
Hele, Kadıköy ya da Üsküdar Vapuru’na binip, İstanbul’un iki yakasını bir de denizden görün. Eski İstanbul’u hayal bile edemezsiniz.
İSTANBUL, NEDEN BÖYLE OLDU?
Ne olduysa, Tayyip Bey’in veya ondan güç alanların talimatları ve Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın “Evet” demesinden oldu.
İstanbul’a en büyük ihaneti, o koltuktan kalkmak istemeyen sonra da ite-kaka kaldırılan Kadir Topbaş yaptı
Kadir Topbaş gizlese de Tayyip Bey, İstanbul’a yapılan ve ihanet derecesine varan bu kötülüğü kabul ediyor. Hem de, yüksek sesle bunu söylüyor. “Ben de suçluyum.” diyor. Ancak o, “Allah bizi affetsin, halkım beni affetsin!” diyerek, şimdilik sıyırdığını sanıyor, ama ya sonra?
ANKARA’YA GELİNCE…
23 yıldan beri aralıksız olarak o koltukta oturan ve o koltuğa göbeğinden bağlı olan ve de Ankara’yı “Parsel,parsel” sattığı tescillenen Melih Gökçek, önümüzdeki Cumartesi günü, “altına pislediği için terk edemediği” o koltuğu, büyük acılar içinde terk ediyor.
İstanbul ve Ankara’ya kimin daha çok ihanet ettiği ve heybecilikte daha başarılı olduğu, öyle FETÖ’cü ya da çıkarcı yargıçların değil, cesur ve namuslu yargıçların yapacağı yargılama sonunda belli olacak inşallah.
Biri İstanbul’u, diğeri Ankara’yı, parsel parsel mahvettiler. Kendileri ve yedi sülaleleri, donlarına kadar aranmalı, alınmalı ve yanlarına kar bırakılmamalıdır.
YA, ÖTEKİ BELEDİYELERE GELİNCE…
Aynı acılar içinde koltuklarını terk eden Bursa, Balıkesir, Niğde, Düzce ve öteki terk edecek olanlarınsa, oturdukları koltuğun cesametine göre İstanbul ve Ankara’dan geri kalmadıkları besbelli.
Değerli okuyucularım, Belediyelerdeki bu çıkar savaşı, sadece bu adı geçenlerde değil, ötekilerinde de aynen sürüyor. Israrla söylüyorum. Bir adı da “rant” olan bu çıkar savaşı, küçük büyük bütün, ama bütün Belediyelerde var. Çıkarcılığın din’i olmadığı gibi, günümüzde din zaten çıkar için kullanılıyor.
Tekrar ifade ediyorum. “Dürüst Belediye Başkanları da vardır.” dersem, bu nezaketimdendir. Bu görevde iken, çapına göre zengin olmayan varsa, aptallığındandır. “Ben namusluyum” diyen varsa, bu da halkı aptal yerine koymasındandır.
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı, ısrarla erken seçim istiyor. Haklı olarak, iktidarın Belediyelerdeki yolsuzluklarından, hırsızlıklarından söz ediyor.
Sıkı dur Kılıçdaroğlu, ya karşı taraf; “Tencere dibin kara, seninki benden kara!” derse…
|