Referandum propagandası yapmak isteyen Adalet Bakanı’mıza Almanya da salon verip, sonradan iptal etmişler. Ekonomi Bakanı’mıza ise, salon dahi vermemişler. Yani, ikisini de konuşturmamışlar.
Önce şunu belirteyim. Dünyada ABD ve Rusya’dan sonra, nüfusu en kalabalık ve büyük ülkelerden biri olan Türkiye’ye yapılan bu saygısızlık ve değer vermeme durumu, bir Türk vatandaşı olarak bendenizi çok üzdü.
İki Bakanımızın bu duruma düşmesinden ya da ülkemizin bu duruma düşürülmüş olmasından, büyük üzüntü ve utanç duydum.
Türkiye, neden bu hallere düştü. Oysa Türkiye Cumhuriyeti, kurulduğu bir asra yakın bir zamandan beri, milletler ailesinin içinde önemli ve saygın yeri olan bir ülkeydi.
Katıldığı uluslararası ittifaklarda, düşüncesi sorulan ve verdiği kararlara itibar edilen bir ülkeydi.
Henüz Avrupa Birliği’ne girmemiş olmamıza rağmen, Avrupa’ya gönderdiği insan gücüyle ve oradaki çalışanlarıyla, önemli sayılan bir ülkeydi.
Dünyanın iki süper gücü olan Amerika ve Rusya, ülkemizi yanına çekebilmek için büyük çaba harcıyorlardı.
Halkı, Müslüman bir ülke olarak Ortadoğu’nun da büyük ve önemli bir İslam ülkesi olarak tanınıyor, buna karşın devlet düzeninde laiklik ilkesini başarıyla uygulayan bir İslam ülkesi olarak görülüyordu.
Biraz daha ileriye gidersek, ABD Ortadoğu Coğrafyasında yapmak istediği yeni düzenleme için, Türkiye’nin liderini kendisine yandaş yani Eş Başkan yaparak, verdiği değeri bütün dünyaya göstermişti.
Türkiye, NATO’nun içinde de, Fransa’dan sonra en büyük ve güçlü Ordu’ya sahip bir ülkeydi.
Türkiye’nin daha başka sayılabilecek çok önemli ve değer verilen özellikleri, yerine göre de gücü vardı.
TÜRKİYE, NEDEN BU DURUMA DÜŞTÜ?
Tabii ki düşmedi, düşürüldü. Ülkemizi idare edenler aldıkları kimi yanlış kararlarla bırakın öteki ülkelere, müttefiklerine bile güven vermedi, veremedi.
Ciddi ve kararlı bir dış politika yürütmek yerine taviz veren, buna rağmen güvenilmeyen bir ülke olmaktan kendini kurtaramadı.
Adalet ve Kalkınma Partisi’nin yönetime gelmesinden sonra Avrupa Birliği’ne girme hayalleri tavizleri daha da çoğaltmasına rağmen, Türkiye’ye karşı duyulan güvensizlik hiç azalmadı, aksine arttı.
Birleşmiş Milletlerde bile fazlaca taraftar bulamayan Türkiye, bunun sebeplerini araştırmak ve gidermek yerine kafa tutmaya kalkınca, uluslararası ilişkilerimiz iyice bozuldu.
EY AMERİKA, EY FRANSA! EY ALMANYA!...
Cumhurbaşkanı’nın bu sözlerle kimi ülkelere ve Avrupa Birliği’ne meydan okuması, korkutmak yerine bu ülkeleri daha çok kızdırdı.
Böylece Türkiye, uluslararası alanda daha fazla güven ve itibar kaybetmeye başladı.
Ortadoğu’da başlattıkları savaşta kendi askerlerini kullanmayan, böylece hiçbir kara savaşına askerleriyle katılmayan dış güçler, Türk askerini kullanmak isteyince ve Türkiye’nin de bunu kabul etmesiyle, ülke olarak biraz daha kötü duruma düşürüldük.
Uluslararası alanda, her geçen gün kötü duruma düşüyor ve kaybeden hep biz oluyorduk.
Bu durumu iyi değerlendiren ve fırsat bilen Yunanlılar da, fırsattan yararlanmaya kalkıp, Ege Denizi’ndeki tam 18 adamıza el koyup, bayraklarını çektiler ve askerlerini konuşlandırdılar.
Öyle bir aciz duruma geldik ki, babamızın tapulu malı gibi olan bu 18 adayı, göz göre göre Yunanistan’a teslim etmiş olduk.
Sadece bu kadar mı? 500’e yakın şehit vererek kurtardığımız Kıbrıs adasını da, Yunanistan’a teslim etmeye ramak kaldık.
Bütün bunlar bir yana, Lozan’da kazandığımız bir toprak parçasında gömülü olan ecdadımız Süleyman Şah’ın türbesini bile koruyamadık. Onun üstüne dikilen bayrağımızı, kaldırmak zorunda bırakıldık
PKK denilen amansız düşmanla, neredeyse ittifak eder hale geldik.
HİÇ İTİBAR KALIR MI?
Bu saydıklarım, sadece birkaç başarısızlık örneği! Türkiye’nin bu kötü duruma düşürülmesi, dışarıdaki itibarımızı yok eder gibi oldu.
O kadar ki, Türk Pasaportları bile dünyada fazlaca değer verilmeyen bir hale gelip, Türklere her gittikleri yerde soğuk ve kuşku ile bakılmaya başlandı.
E, durum böyle olunca, iki Bakanımız, dost bildiğimiz Almanya’da bile ilgi görmedi.
Referandum propagandası için Almanya’ya giden iki Bakandan birine verilen salon, daha sonra bir Belediye tarafından iptal edilirken, öteki Bakana salon bile verilmedi.
ÖNCE, KENDİMİZE BAKALIM
Elleri boş dönen Bakanlar, Almanya’yı çeşitli şekilde eleştirdiler ve hatta Faşist olmakla suçladılar.
E, şimdi sormak lazım. “Siz, kendi ülkenizde bile konuşmak isteyenleri konuşturmazken, demokratik özgürlüklere haksız yere baskı uygularken, sizi yabancı bir ülkede niye konuştursunlar?”
Bakanlarımızın bu duruma düşürülmesinden, elbette üzüntü duyarız. Ancak, “Men, Dakka, Dukka!” Yani, “Çalma kapımı, çalarlar kapını” diye, çok bilinen bir Çin atasözü var.
Devletimizi temsil eden Bakanlarımız, bu sözü çok iyi bilirler. Ancak, buna uymak işlerine gelmez! Sonunda devletin itibarı, işte böyle olur. |