İstanbul’un büyüklüğünü, bir kere de Mezarlıklarının sayısı ve büyüklüğü ile anlıyoruz. Yıkılan ve kaybolanları da sayarsak, tarihi ve yeni mezarlıkların, bu konudaki kültürümüzü çok iyi yansıttığı görülür. Kimi turistlerin, salt bu tarihi mezarlıkları da ziyaret edebilmek için İstanbul’a geldiğini biliyor musunuz?
Değerli okurlarım, Bugün size, ilginç bir konuyu seçtim. Hayatımızın, dönüşü olmayan son duraklarını.
İstanbul Kültür Müdürlüğü’ne vekalet ettiğim 1970’li yıllarda ilk işim, İstanbul’da bulunan ve o zaman Müdürlüğe bağlı olan Milli Sarayları, Kasırları ve öteki tarihi mekanları gezerken, Türbelerle, İstanbul’un tarihi mezarlıklarını da gezme imkanım oldu.
Gördüm ki, İstanbul’un esas tarihi, bu mekanlarda yatıyordu. Ecdadımıza ait bu mekanların çoğu, geçen zaman içinde iyi korunmuş ve meraklıların her zaman ziyaretine açık olmuştur.
Bu arada, İstanbul’un eski mezarlıkları da ilgimi çekmişti. O yıllarda sayısını tespit etmedim, ama son yıllara bakılırsa İstanbul’daki mezarlık sayısı 320 olmuş. En çok ilgimi çekense, Taksim’deki Atatürk Kültür Merkezi’nden Dolmabahçe’ye kadar olan geniş bir alanla, Unkapanı köprüsünden Şişhane’ye tırmanan yolun sağının ve solunun, bir zamanlar mezarlık olmasıydı.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin denetimi ve hizmeti altındaki bu ürkütücü mekanların, İstanbul’da tam 8000 dönüm bir alanı kapladıkları ve bugün doluluk oranının % 90’lara ulaştığı, yetkililerce ifade ediliyor.
O sebeple yeni mezarlık yeri temini konusunda Belediyenin yoğun bir çalışma içinde olduğu ve İstanbul’un Rumeli Yakası’nda 1500 dönümlük bir alan üzerinde düzenlenmeye çalışıldığı, Anadolu yakasında da 800 dönümlük bir alanın mezarlık haline getirilmesi için çalışıldığı bildiriliyor.
MEZARLIKLAR VE HAZİRELER
Değerli okurlarım, 1593 numaralı Hıfzıssıhha Kanunu’na göre, Mezarlıkların dışına, Bakanlar Kurulu kararı olmadan gömü yapılması yasaktır. Ancak, Anadolu’nun bazı yerlerinde, bu hükme-kimileri pek uymadığı gibi, kanunun uygulanmasını takip eden de yok. O sebeple, tarlasına ya da evlerinin bahçesine bile gömü yapanlar var.
Mezarlıkların dışında olup, kimi Cami avlularına da tarihi bir gelenekle gömü yapılmış ve yapılıyor. Buralara ”Hazire” deniyor. Mesela, Saray’daki Ayaspaşa Camii’nin bozulan haziresinde, bazı Kırım hanları ve aileleri yatıyor.
Buralara yapılacak olun gömüler için de, 1593 numaralı kanun geçerlidir. Geçerlidir, ama böyle yerlere yapılan gömülerde, hep maruf ve hatırlı kişilere yer veriliyor. Bu yanlıştır.
İSTANBUL’UN, NAMLI MEZARLIKLARI
Bunların başında, Zincirlikuyu, Aşiyan, Ulus, Karaca Ahmet, Eyüp Sultan, Kanlıca, Edirnekapı gibi mezarlıklar gelir. Namlı olan başkaları da var. En büyükleri, Karaca Ahmet’tir.
Edirnekapı Mezarlığı deyince, Edirnekapı Şehitliği akla gelir. Şehitlik denen bu yerde yatanları hep “Şehit” sanırlar, ama öyle değildir.
Zincirlikuyu Mezarlığına 1935 yılında kurulan Krimatoryum (Ölü yakma fırını) talip çıkmayınca kaldırılmıştır.
KİMİ MEZARLAR, SANAT ESERİ GİBİ…
İslam Dini, başlangıcında mezar yapımını yasaklanmışsa da, Hz. Peygamber ölenlerin hatırlanması için, gösterişe kaçmadan mezar yapımını ve ziyaretini uygun bulmuştur.
Ne var ki, 1800’li yılların ikinci yarısında Arap yarımadasında zuhur eden zalim Vahabi tarikatı ve onun anlayışı ile, mevcut mezarlar bozulmuş, yıkılmış ve kaybedilmiştir. Bu inanç ve uygulama, Suudi Arabistan’da hala devam ediyor. Medine’nin ve Mekke’nin en eski ve en büyük mezarlıklarında, hiçbir mezarın kime ait olduğu bilinmez. İşte, tam bir Vahabi anlayışı.
Bizde ise, durum tersinedir. Hemen bütün mezarlıklarımızda kabirler, taştan, tuğladan ya da mermerden yapılmıştır. Kimileri çok gösterişlidir. Kimileri ise, birer sanat eseri gibidir.
İSTANBUL’DA MEZAR YERİ PARALI
Belediye, buradan da gelir sağlıyor. Tanınmış mezarlıklarda fiyatlar oldukça yüksek. Ölüsü olan, yanındaki boş alanı da satın aldığı için, mezarlık alanları çok daraldı.
1980 yılında, mezar yeri dağıtımı genellikle ücretsizdi. Ben de, hem Zincirlikuyu’dan, hem de Edirnekapı Şehitliği’nden birer mezar yeri edinmiştim..
Ecele faydası olmayan ölüm korkusu rahatsızlık verince, her iki mezar yerini de dostlarıma verdim. Bizim yerimiz, ana-babanın yanı, yani kendi mekanımızdı.
MEZARLIKLARDA TEKFİN VE DEFİN
Değerli okurlarım, Bir kişinin ölümünden mezara getirilinceye kadar yapılan işleme “Tekfin”, gömülmesine de “Defin” deniyor. Öteden beri bu işi Belediyeler düzgün biçimde yapıyor ve halkımızın acısını hafifletmeye çalışıyorlar.
Araç temini dahil, Belediyelerin tekfin ve defin işlemini ücretsiz yaptıkları görülüyor. Bu acılı günde Belediyelerin bu yaklaşımı ve yardımı, halkımız tarafından büyük takdirle karşılanıyor. Ölü evine yemek götüren Belediyeler bile var. Ölü yakınlarının sorumluluğu ise, tabii ki böylece bitmiyor.
O yakınların gazetelere verdiği boy boy ölüm ilanları ise, zenginliklerini gösterirken, o ilan ölüye fayda getirmediği gibi, ilan sahibini ve yakınlarını kandırmaktan öte gitmiyor.
DEVLET MEZARLIĞI
Turgut Özal Başbakan iken, Ankara’daki Atatürk Orman Çiftliği’nin içinde bir Devlet Mezarlığı yaptırıldı. Buraya öncelikle Cumhurbaşkanlarının ve geçmişte vefat eden önemli Türk büyüklerinin gömülmesi planlandı. Ancak, öyle olmadı.
Çünkü, her işimizde olduğu gibi, bu uygulamayı da sulandırdık. İlk sulandıran da Turgut Özal’ın kendisi oldu. Cenazesi oraya değil de, vasiyeti üzerine İstanbul Topkapı’daki bir alana gömüldü ve üstüne bir de Anıt Mezar yapıldı.
Oysa, bu memlekete Anıt Mezar’a layık tek kişi vardır, o da sadece Atatürk’tür. O da yapıldı zaten. Ancak, yeni Anıt Mezarların planladığını da hatırlatırım.
Devlet Mezarlığına daha sonra yapılan gömüleri hatırlıyorsunuz. Anlaşılan o ki, ülkemizin siyasileri ve her bakıma güçlülerinin de zamanla cenazeleri buraya gömülecek, burası da normal bir mezarlığa dönecektir.
Öldükten sonra gömüleceğimiz yer vatan toprağı olsun, bu yeter!
|