O Diyanet ki; “Hasta, sakat dinlemem. Namazda tabureye,sandalyeye oturmanızı istemem!” diyor. İyi de, özürlü olup da yere oturamayana ve yere secde edemeyene bu zorluk, bu zulüm niye? İktidarın emri bu ise, mesele yok!
Değerli okurlarım; Yüce dinimizin kurallarından çok siyasi iktidarın emirlerine göre hareket eden Diyanet İşlere Başkanlığı, bizi yine şaşırttı.
Başkan, yayınladığı emirde ve yaptığı açıklamada, özürlü vatandaşların Camilerde Namaz kılarken kullandığı tabure, sandalye, sıra gibi oturma yerlerine karşı çıktı. Bu uygulamanın, öteki dinleri çağrıştırdığını söyleyen Başkan özürlü vatandaşlara, “Katlanır taburelerinizi alıp, cemaatin arasına ve saflarına katılın.” Diyerek, biraz esnek davranıp, neyse ki portatif oturaklara izin verdi. Neyse ki, benim öyle katlanabilir (portatif) bir taburem var. Ancak, hemen aklımıza, acaba Diyanet bir yerlerden böyle bir emir mi aldı? Sorusu geldi.
Bilindiği gibi, hemen bütün uygulamalarında dinimizi referans alan siyasi iktidar, bu kuruma bol para akıtıp en çok Diyanet’le meşgul oluyor. Diyanet böylece, siyasi iktidarın görüş ve talimatlarının dışına çıkmıyor, çıkamıyor.
TABUREDE NAMAZ, SANDALYEDE NAMAZ
Değerli okurlarım; Bu konu, daha önce de yazılarımızda yer almıştı. Şimdi de gündem oluşturması haklıydı. Çünkü, kimi vatandaşlarımız yaşları ya da bedensel özürleri sebebiyle Camilerde namaz kılarken Kıyam, Rüku ve özellikle Secde yapmakta zorlanıyor, o sebeple bir sandalye ya da benzerinde oturarak bu vecibeyi yerine getirmek istiyordu.
Uygulama birçok camide görüldü ve normal bir davranış olarak karşılandı. Buna rağmen, özürlü sayısı artınca sayıları azda olsa kimi Camilere sandalye yerine baştan başa okul sıraları gibi sıralar konmaya başlandı. Ancak, zaman içinde uygulama tepki gördü. Çünkü bu durum, gayrimüslimlerin ibadet şekillerine benzetildi.
İşte, Diyanet İşleri Başkanlığı da işin içine girip, sorun ise yerinde çözülmesi gereken bu uygulamayı sınırlandırmak istedi.
NAMAZDA ŞEKİLCİLİK VAR MI?
Namaz, Kur’an-ı Kerim’de Salat, yani “Dua” olarak geçiyor. Onu yaparken, Allah’a olan inancımızı belirtip, ona yakarıyoruz, daha da yaklaşıyoruz. Namazın, mutlaka Cami ya da Mescitlerde kılınma zorunluğu da yok. Yer yüzü külliyen ibadet yeri olduğuna göre, Camileri bu konuda hedef ve zorunlu mekan olarak algılamak doğru değil.
Öte yandan, kılınış biçimi yani şekil şartı Kur’anda olmayan Namaz, İslamiyet’in değişik mezhep mensupları tarafından da değişik kılınıyor. Özellikle Mekke’ye (Kabe’ye) gittiğiniz zaman, orada çok değişik namaz kılma biçimleri göreceksiniz. Hatta, namazda yürüyeni bile.
Buradan da anlaşılıyor ki, Namazın kılınış biçimi bir şekilden ibarettir. Hal böyle olunca, özürlü vatandaşların, Namazın esasını bozmadan zorunlu oturuş şekil farklılıkları yaratmaları, işin özüne halel getirmiyor.
Aksi halde bu durum, başka bir dinin ritüellerine benziyor diyen Diyanet’in yüzünden, özürlü vatandaşları dinden uzaklaştırmaya kadar götürür ki, bu yanlıştır. Başkanın, dinin yarısıdır denilen insafı elden bırakmamasını isteriz.
Ölüm yıldönümünde yeni andığımız büyük İslam alimi Mevlana, “Tövbeni kırk kere bozsan da gel. Bu dinden kopma yine gel.” derken, Diyanet İşleri’nin halkımızı dinden ve ibadetten kopmaya zorlayan, kolaylıkların önüne geçen bu davranışını hoşgörü ile karşılayamayız.
Acizane tavsiyemiz o ki, Başkan zırhlı otomobiline binsin de, iktidarın başka isteklerine baksın. Onlarla hemhal olsun.
|