Olmasını istiyorlar, o da kabul ediyor gibi… Partisinin bir temsilcisi ve ona yakın bir Gazeteci, bunu açıkça dillendiriyor. Bu tavırlar, şimdilik bir yoklama. Önce yoklama, sonra icraat!
Değerli okuyucularım; Türkiye nihayet bu noktaya geldi. Tayyip Beyi “Tek adam” yapma girişimleri bir Anayasa değişikliği ile start almışken, bu durum ülkeyi “Hilafet” dönemime götürmekle ve kendisini “Halife” yapmakla noktalanacak gibi görünüyor.
GEÇMİŞE, KISACA ŞÖYLE BİR BAKALIM
İslam dininin aziz Peygamberi Hz. Muhammed, bu dinin en yüksek ve bir numaralı lideri ve temsilcisiydi. Kendisine “İmam”, yaptığı işe “İmamet” deniyordu.
Bir fani olduğunu düşünerek, 63 yaşına geldiğinde bir rivayete göre kayınpederi Hz. Ebubekir’in (r.a), bir rivayete göre de damadı Hz. Ali’nin (r.a) yerine geçmesini irade buyurdu.
İşte o sırada “İmamet”, “Hilafet” olarak konuşulmaya başlandı. Hilafet, İmamet’le eş anlamlıydı, ama artık Hz. Peygamber yokluğunu ve kendisinin halefinden söz etmeyi yeğliyordu. Ve onun halefi, artık bir “Halife” olacaktı.
HZ. EBUBEKİR, İLK HALİFE OLUYOR
Hz. Peygamberin vefatından sonra Hz. Ali değil de, Hz. Ebubekir Halife oldu. Hz. Ali taraftarları bunu kabul etmediler, ama zorunlu olarak bu duruma biat ettiler. Sonradan, Hz. Ali yanlıları aralarında örgütlenerek, bu gün de varlık ve taraftar bulan “Ali’ciler” yani “Aleviler” ortaya çıktı.
Bir rivayete göre Hz. Peygamberin, kendisinden 30 yıl kadar sonra Müslümanlar arasında bir tefrika (bölücülük, anlaşmazlık) olacağını söylediği, nitekim 4 Halifeden sonra (Muaviye dönemiyle birlikte) işlerin karıştığı görüldü.
Açıkçası, bir “Hilafet Savaşları” başladı. Hakim olan inanca göre, yaşadığı yer (ülkesi) neresi olursa olsun, bütün Müslümanların Halife’ye biat etmesi gerekiyordu.
Çünkü, bir adı da “Hilafet-i Kübra” olan Halife hem İslam dininin, hem de bu dinden olan bütün insanların lideri durumundaydı.
Buna karşın Halifeliği ikiye ayırdılar. Önceleri seçimle belirlenen Halife (Hilafet-i Kamile), Emevilerden sonra zorla elde edilmeye başlandı. (Hilafet-i Süriye)
Hz. Ali’nin Muaviye ile yaptığı Sıffın Savaşından sonra ortaya çıkan Hariciler, köleler dahil, dürüst ve ehil olan herkesin Halife olabileceğini öne sürdüler.
HİLAFET, ZOR GÜNLER GEÇİRİYOR
İkinci, üçüncü ve dördüncü Halifenin, (Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali) öldürülmesinden sonra, sular hiç durulmadı.
Emevi’lerden Abbasi’lere, oradan da Selçuklu’lara geçen Halifelik, 1517 senesinde Osmanlı’lara geçti.
9. Osmanlı Padişahi Yavuz Sultan Selim, bir Ortadoğu seferinde Mısır’a giderek 1517 senesinde, 87’nci İslam Halifesi olan Mütevekkilullah’tan Halifeliği uhdesine alarak, Hz. Peygamberin kimi şahsi eşyalarıyla birlikte (mukaddes emanetler) İstanbul’a getirdi ve 88’nci İslam Halifesi oldu.
Halife, Müslümanlar tarafından “Yer yüzünde Allah’ın gölgesi” olarak nitelendiği için, Yavuz Sultan Selim’den sonra gelen bütün Padişahlar Halife oldular ve kendilerini hep “Zillullah” (Yer yüzünde Allah’ın gölgesi) olarak nitelediler.
VE, DİĞER HALİFELER
89’ncu İslam Halifesi Kanuni Sultan Süleyman, 100’ncü Halife ise, hiç çocuğu olmayan (kısır) Padişah II.Ahmet oldu. (Kabri, Süleymaniye Camii bahçesindedir.)
116’ncı İslam Halifesi ise, Sultan Abdülaziz’in oğlu Yusuf İzzettin Efendi olacaktı, ama 1916 senesinde Beyoğlu’nda bir Genelev kadınının yatağında yakalandığı için, 4 ay sonra üzüntüsünden intihar edince, olamadı.
Onun yerine, 1918 de Padişah olan Vahdettin (VI.Mehmet) 116’ncı İslam Halifesi oldu.
Ne var ki, 1 Kasım 1922 tarihinde Padişahlık TBMM tarafından kaldırılırken, Halifelik (Hilafet), Sultan Abdülaziz’in öteki oğlu (Padişah Vahdettin’in dünürü) Abdülmecit Efendi’ye verildi. Padişah olamayan Abdülmecit, böylece son ve 117’nci İslam Halifesi oldu.
HALİFELİK (HİLAFET) KALDIRILIYOR.
Dolmabahçe Sarayı’nda kalan Halife Abdülmecit, sadece bir Halife gibi değil, bir Padişahmış gibi davranınca, TBMM 3 Mart 1924 senesinde çıkardığı 431 numaralı kanunla Halifeliği (Hilafeti) tamamen kaldırdı. Ancak, yok saymayıp Hilafet Meclisin uhdesinde bırakıldı ve hala TBMM’de saklı tutuluyor.
Hemen belirtmeliyim, Atatürk’e (O zaman Mustafa Kemal’di) Halife olması teklif edildiyse de, katiyetle kabul etmedi.
118’nci İSLAM HALİFESİ KİM OLACAK?
IŞİD’in lideri Ebubekir Bağdadi, kendisini 118’ci İslam Halifesi olarak ilan etmiş bile. Ancak, takan kim?
Son Halife Abdülmecid’den sonra geçen bir asra yakın bir süre içinde, Müslümanların bir Halife arayışı hiç olmadı. Kendisini Halife ilan eden de olmadı.
Sahte İsa Mesih’leri gördük, duyduk. Alevi’lerin kutsal bildikleri 12 İmam’ın sonuncusu olan “Mehdi”nin kendileri olduğunu söyleyenler de oldu. Hatta, onu bekleyenler de var.
Nihayet 2017 senesine gelindi. Siyasette vadesi dolan bir Devlet Bahçeli ortaya çıktı. Partisinin geleceğini ayaklar altına alarak, her zaman yaptığı gibi bu sefer de iktidar partisine ve onun kurucu liderine payanda oldu. “Ben de onun Başkan olmasını istiyorum” dedi.
Tayyip Bey’in Başkan olması için Anayasa’yı değiştirmek lazımdı. İşte şimdi, Devlet Bahçeli’nin sayesinde o yapılıyor.
Bu işler, Meclis çatısı altında yapılırken, İktidar Partisinin bir temsilcisi ağzından baklayı çıkardı. Ve dedi ki; “Erdoğan, Halife olacak. Allah, böylece nurunu tamamlayacak”
Demeye kalmadı, yine iktidar yanlısı bir Gazetenin tanınmış bir yazarı olan zat; “Yasaya göre Hilafet kaldırılmadı. Hilafet şu anda TBMM’ne intikal etmiştir.Bu anlamda, hükümet tarafından gereği yerine getirilmektedir.Tayyip Erdoğan Başkanlık Sistemi’ne geçerse, kendisi bu anlamda bütün İslam beldelerinde, Hilafete bağlı bölgelerde, muhtemelen kendisine müşavirler tayin edecek ve İslam Birliği’nin Beştepe’de temsilciliklerini açacak” diyor.
Yani, 118’nci İslam Halifesi’nin kim olacağını söylüyor.
Bana sorarsanız, doğru söylüyor. Çünkü, gidişat onu gösteriyor. İktidar Partisi’nin bir Milletvekili çıkıp Tayyip Beyi kastederek; “Benim liderim, Allah’ın bütün vasıflarını taşıyor” derse, bir Müslüman olarak Allah’ın hiçbir şekilde affetmeyeceği bir günahı işlerse, o lider de buna hiçbir itirazda bulunmazsa, kendisini neden Halife ilan etmesin?
İngilizler, 800 yıl kadar önce (1215 de) Kral John’la Magna Carta’yı (Büyük Özgürlükler Sözleşmesini) imzalayarak, kimi haklarını ve özgürlüklerini geri alırken, biz bütün haklarımızı ve özgürlüğümüzü bir kişiye teslim etmek istiyoruz. Demek ki, her türlü zulme layıkız, razıyız.
Değerli okuyucularım; Allah’a ve onun Peygamberine kayıtsız-şartsız biat ederiz. Hepiniz adına bunu söylüyorum. Aksini ve başkalarını düşünenler varsa, kendileri bilirler.
|