Allah aşkına yok mu? Adamı, Üniversiteye Rektör yapmışlar. İlk işi, ailesini Üniversiteye doldurmak olmuş. Üç kızı ile iki oğlunu hemen Üniversiteye tayin etmiş. Çiftlik mi yönetiyorsun be hoca? Yoksa, O Üniversite babanın tapulu malı mı? İşte, ülkemiz böyle yağmalanıyor!
Değerli okurlarım; Hem de olay, Karadeniz Teknik Üniversitesi gibi büyük ve köklü bir öğretim kurumunda yaşanıyor. Her halde Trabzonlular seyretsin diye.
Süleyman Baykal adındaki Rektör, çevresinden hiç utanmıyor ve kamuoyunun tepkisinden hiç korkmuyor. “Bu yağma dönemine, böylesi yakışır” diyerek, milletin gözünün içine baka baka, çocuklarını Üniversite’deki kadrolara alıyor. Başkalarının da hakkı olan o kadroları çocuklarına, hem de 5 çocuğuna, babasının malı gibi veriyor.
KONUYU BİRAZ AÇALIM
Rektör Baykal, Kırşehir’deki bir hastanede çalışan bir kızını, özel şartlı kadro ile tayinle yanına alıyor. Onu, Öğretim Üyesi yapıyor. Diğer bir kızına da kadro verip, onu da Öğretim Görevlisi yapıyor. Üçüncü kızını ise, daha önceden Üniversiteye Öğretim Görevlisi almış bile.
Böylece 3 kızı da, babalarının yönettiği Üniversiteden birer kadro kaparak, Karadeniz Teknik Üniversiteli olmuşlar.
GELELİM DAMATLARA
Rektörün damatlarından biri açılan iki sınavı da başarıp, iki bölümü birden kazanmış. Ancak, bir bölüme öğretim üyesi olmuş. İmkan olsa, ötekini de kapacak, ama yasal imkan yok.
Diğer damada gelince, o zaten bu arada Karadeniz Teknik Üniversitesi’nin Öğretim Üyesi olmuş ve görevini sürdürüyor.
Böylece, altın takılardaki gibi, “Beşi bir yerde” olmuşlar.
Öteki talipler, bir kadro elde edebilmek için sırada beklerken ve sınav kapılarında sürterken, Rektörün 5 çocuğu da kadroları kapmış.
Gelen bilgilerden, üçüncü kızın bekar ya da eşinin başka bir işte çalıştığı anlaşılıyor. Eğer bekar ise, müstakbel damadın işi hazır demektir. O da, yakın bir gelecekte Karadeniz Teknik Üniversitesi’nde Öğretim üyesi olabilir.
Durum gösteriyor ki, Rektör işini bilen biri. Aynı zamanda, korkusuz ve cesur.
Uzun yıllar İstanbul’da eğitimin tepesinde görev yaptım, ama bir yakınımı hatta bir dostumu bile, istediği ancak hak etmediği bir yere, tayin etmedim. Hatta, bunu yapmayı düşünmedim bile. Çünkü, o yıllarda, azıcık da olsa “Hak, hukuk, adalet ve vicdan dürtüsü” vardı.
Öyle bir devirde yaşıyoruz ki, kimilerinin yüzüne tükürük atsan, “yağmur damlasıdır” diyerek aldırış etmiyor. Çünkü devir, yağma ve pişkinlik devri.
O nedenle, yazımızın başlığı, “Yok mu bunlara hesap soran?” oldu. “Soruyorum Yok mu?”
|