Dünyada geçerli olsaydı, Türkiye “Din Ticareti”nde dünya birincisi olurdu. Salt bu sebeple iktidarı ele geçiren ve ellerinde tutanlar, hali hazırda Türkiye birincisi durumundalar. Yukarıdaki iki başlık, bu durumu çok iyi anlatıyor.
Değerli okurlarım; Önce yukarıdaki iki başlığa açıklık getireyim. Ve, bu iki başlığın neden Türkiye’nin gündemine girdiğini anlatmaya çalışayım.
Ramazanın son günleriydi. İstanbul’un fethinin 566’ncı yıldönümü bahane edilip Yenikapı meydanında, Cumhurbaşkanı’nın da katılımıyla çok kalabalık bir “Teravih Namazı” kılındı. Adına da, “Enderun Usulü Teravih Namazı” dendi.
Yapılan bir ibadet olduğu cihetle kabulü ile ecrini, katılanların sevap hanesine yazmasını yüce Allah’tan niyaz ederim.
Çok iyi araştırdım ve soruşturdum. Bizim dinimizin namaza dair ibadet biçimlerinde, Teravih Namazı yoktur. Hz. Peygamber bir kere olsun böyle bir namaz kılmamış, kendisinden sonra gelen Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer de, öyle davranmıştır. Yaygın olmayan uygulama ise, Hz. Osman döneminde başlayıp, Emevilerle davam etmiştir.
Burada, başka bir yanlışa da hemen işaret edeyim. Bizim dini uygulamamızda “Enderun Usulü Teravih Namazı” diye bir namaz da yoktur. Enderun, Osmanlı’da Saray’ın içi demektir, Saray’ın içini anlatır. Şehzadeleri yetiştiren okullar Sarayın içinde olduğu için Enderun sözcüğü, daha çok bu okullar için kullanılırdı. O Okullarda okuyanlara, “Enderun’da yetişmiş” denirdi.
Filvaki, Sarayın içinde (Enderun’da) teravih namazları kılınmıştır, ancak bunun bir usulü yoktur. Teravih namazları, Selatin Camileri denilen Padişahın yaptırdığı ya da Padişah adıla yapılan camilerde de kılınmıştır. Ancak, bu isimle değil.
O halde, Osmanlının bitiminden bir asır sonra, bu isimle böyle bir namaz nereden çıktı ve niye?
SORUNUN CEVABI BELLİ
Zorla iptal ettirilip, Haziran ayının 23’ünde, yenilenmesine karar verilen İstanbul Belediye Başkanlığı seçimi var. İktidar, bu seçimi mutlaka, ama mutlaka kazanmak istiyor. İstanbul halkının çoğunluğu ise, bunun tersini düşünüyor ve İstanbul’u artık iktidara bırakmak istemiyor. Nedenini ise, bilmeyen kalmadı.
İktidarın adayının halka yaptığı vaatler inandırıcı olmadığı cihetle, yine halkın din duygularına başvurmak ve onları okşamak gerekiyordu.
Yenikapı meydanında veya başka bir alanda 17 seneden beri kılınmayan böyle bir namaz, işte bu sebeple kılındı. Toplanan kalabalığa ve TV’lerden izleyenlere bu mesaj verilmek istendi ve de verildi.
Nitekim, namazdan sonra ve namaz alanında, Cumhurbaşkanı’nın yaptığı konuşma ile bu seçime işaret edip, muhalefeti eleştirerek İstanbul’un fethine karşı çıkar gibi göstermesi, bunun en açık kanıtıdır.
Gelelim, Büyük Çamlıca Camii’ne…
2013 yılında temeli atılan bu cami, geçtiğimiz ay tamamlandı ve ibadete açıldı. Müslüman halkımıza ve tüm Müslümanlara hayırlı olsun. Allah, bu mekanda yapılan ibadetleri de, yüce makamında kabul eylesin.
Göz kamaştıran muhteşem görünümlü bu cami için, 500 milyon liranın üstünde para harcandı. Yine muhteşem tezyini, avize ve asansörleriyle göz kamaştıran bu büyük Cami, bir dolumda tam 63.000 kişi alıyor. Eğer, dolarsa tabii.
Seçilen mekan, İstanbul’un yüksek bir tepesinde ve her yerden görünebilen bir konumda. Ancak, yörenin böyle bir Camiye değil, başka herhangi bir Camiye bile ihtiyacı yoktu, çünkü mevcutlar yetiyordu.
Bugün, ülkemizde irili ufaklı 100 bine yakın Camiimiz, sadece Cuma ve Bayram Namazlarında doldurulabiliyor. Diğer günlerde ise, bir ya da iki saf oluşturabilen cemaatlerle namaz kılınıyor. İstanbul Divanyolu’nda Firuzağa Camiinin İmamı ile konuştum. “600 kişilik Camiimizde, sürekli namaz kılanların sayısı 60 civarında. Yani, kapasitenin 10’da biri. Diğer Camilerimizde de öyle .” dedi.
Nitekim, ulaşımı zor olan Çamlıca Caminin boş kalması üzerine harekete geçen İstanbul Müftülüğü’nün, İmamları zorlayarak Sabah Namazlarına katılmaları ve cemaat temini konusunda ihmalleri sebebiyle haklarında takibat yaptığı, çıkan haberlerden anlaşıldı.
Bu çok pahalı Cami’nin, bir “gösteriş” ve “israf” olduğunu, iktidarın eski mayası olan Saadet Partisi’nin lideri Temel Karamollaoğlu bile dayanamayıp haykırıyordu.
Yapıtı, estetik görünümü ve güzelliği sebebiyle beğenen vatandaşlar bu beğenilerini ifade ederken, Temel Karamollaoğlu’na katılıp, Caminin gösteriş amaçlı yapıldığını ve buraya harcanan paranın tamamen israf olduğunu ifade ediyorlardı. Ziyaretler de, daha çok merak sebebiyle yapılıyordu.
“Hz. ÖMER YAŞASAYDI, BU CAMİİ YIKTIRIRDI”
Günümüzün kimi Din otoriteleri, “Hz. Ömer yaşasaydı, bu Camii yıktırırdı.” diyor. Ve, Mescid-i Dırar’ı (Zararlı Mescidi) örnek gösteriyorlar.
Mescid-i Dırar, içinde Hz. Peygambere pusu kurmak ve böylece İslamiyet’in yayılmasını önlemek için müşriklerin Medine’de yaptırdıkları bir mescitti. Kuba Mescidi’nin de tam karşısındaydı.
Kurulan tuzağı vahiy yoluyla fark eden Hz Peygamber, mescit olarak inşa edilen bu yapıyı yıktırmış, Yüce Yaradan konuyla ilgili Tövbe Suresi 107-108. Ayetleri, bu maksatla göndermişti. Yıkımın eylemini, bizzat Hz. Ömer yaptırmıştı.
Demek isterim ki mescit de olsa, hedefinde bir zarar varsa, bunu bizzat Hz. Peygamber bile yıktırıyordu.
Olayın, Büyük Çamlıca Camii ile ilintisini sorarsanız, bu Caminin inşaatı Allah’ın haram kıldığı israfın ta kendisidir. O yörede gerekli olmadığı için, bu harcama halkın zararınadır, yani ortada bir zarar söz konusudur. Bu Cami için de, salt o sebeple Hz. Ömer’in tutumundan söz ediliyor.
O halde, bunu bilmelerine karşın bu israfı neden yaptılar? Derseniz, açıktır ki burada da din ticareti ya da din sömürüsü hedeflenmiştir. Amaç, budur.
Değerli okurlarım; Dinimiz, güzellik dinidir. İbadetlerimiz, gösteriş ve riyadan uzak olursa Allah katında makbuldür. Allah’ın buyruklarını salt dünya çıkarı için kullanmak ibadet ya da dine hizmet olmayıp, büyük günahlardandır. İslam ülkeleri içinde “laik” liği benimseyen ülkemiz, o sebeple İslam’da “lider” ülke gibi görülür ve takdir edilir.
Ah!... Yönetenler de bunu bir anlasa!
|