Belirlenen süre kadar sigortası ödenen kişi, o sürenin sonunda emekli olabilmeli ve emekli aylığı da, beklenmeden kendisine bağlanmalıdır. Aynı süreyi çalışıp da, aynı sigorta primini ödeyen emekliler arasındaki maaş farklılığı da, mutlaka kaldırılmalıdır.
Değerli okuyucularım; Anayasamız, Türkiye Cumhuriyeti devletini, “Demokratik, Laik ve Sosyal bir Hukuk devleti” olarak tarif ediyor. Siz de buna inanıyorsunuz. Böylece, daha yazımın başında beni güldürüyorsunuz.
“Demokratik” diyerek, Allah aşkına, hangi demokrasiden söz ediyorsunuz? İki paket bulgur, bir kilo fasulye, bir kilo nohut vb. erzakı aldıktan sonra seçim sandığına gidilen demokrasiden mi?
“Laik” diyerek, Camilerde siyaset yapılan ve devlete tarikatların egemen olduğu bir laiklikten mi?
“Hukuk” diyerek, hak, hukuk ve adaletin yerlerde süründüğü ve siyasi iktidarın güdümünde olan bir hukuktan mı?
Ve nihayet, yazıma konu olan “Sosyal devlet” diyerek; iktidara yakın dolar milyarderlerinin sayısı artarken, çöplüklerden kağıt ve yiyecek toplayanların yaşadığı bir sosyal devletten mi? Hangisinden söz ediyorsunuz?
İşte ben size şimdi, olmayan bir sosyal devletten söz edeceğim.
ÇALIŞANA, EMEKLİLİK BİR HAKTIR
İşçi olsun, memur olsun çalışın her kimse, belli bir yaştan ve süreden sonra çalışmayı bırakır ve o artık emeklidir. Ömrünün sonu denilen bundan sonraki yıllarını çalışmadan alacağı emekli aylığı ile geçirir.
O emekli aylığını devlet cebinden ödemez. O para emekli çalışırken maaşından kesilir ya da çalıştığı yer yine onun kazancından olmak üzere, sigorta primi olarak öder.
Bu uygulama uzun yıllardan beri sürer gider. Adalet ve Kalkınma Partisi iktidar olduktan sonra, işçilerin emeklilikleriyle çok oynadı. Önce, Sosyal Sigortalar Kurumunu, Emekli Sandığı ile birleştirip, SSK yerine Sosyal Güvenlik Sistemini (SGK) meydana getirdi. Yani bütün çalışanları bir çatı altında topladı. İyi de yaptı. Amaaa…
ONDAN SONRASINI, HİÇ DE İYİ YAPMADI
Öncelikle bir “Yaş sorunu”, sonra da bir “İşe giriş” sorunu ortaya çıkardı.
Erken (genç yaşta) emekli olmanın, böylece, uzun yıllar emekli aylığı ödemenin önüne geçmek için, emekli olacaklara bir yaş düzenlemesi getirdi. Daha açık bir anlatımla, yasal olarak ödemeniz gereken prim ödenmiş olsa bile, emekli olabilmenize rağmen, emekli maaşı bağlanmadı ve konulan yaş’a erişilmesinin beklenmesi istendi.
Oysa, emekli aylığı bağlanmayan emeklinin ne ile ve nasıl geçineceği düşünülmedi, düşünülmüyor.
Şimdi buna, Emeklilikte Yaşa Takılanlar (EYT) deniyor ki, bu durdum – muhalefet partilerinin direnmesine rağmen - devletin, daha doğrusu devleti yöneten siyasi iktidarın umurunda bile değil.
İşe Giriş Sorunu’na gelince; Emekli olmak isteyenlerin bir de işe giriş tarihlerine bakılıyor ve işe geç girenler adeta cezalandırılıyor. Mesela, 2000 yılından sonra süresini doldurup da emekli olanlar, 850 ile 1000 lira arasında bir emekli aylığına bağlanıyor ki, adeta açlığa mahkum ediliyorlar. Bu, yanlıştır.
ÖLÇÜ NE OLMALIDIR?
Öteden beri, erkek devlet memurlarında 25 yıl, bayanlarda 20 yıl çalışmış olmak, memura yaşına bakılmadan nasıl ki emeklilik hakkını kazandırıyorsa, öteki çalışanlarda da prim ödeme gün sayısı ile birlikte, bayan ve erkekler için 20-25 yaş uygulaması yapılmalıdır. Bu yaş uygulaması, 25-30 da olabilir. İşe giriş tarihlerine ise, bakılmamalıdır. Çünkü, iş bulma güçlüğü olan ülkemizde, işe hemen girmek herkesin elinde değildir. Önemli olan, çalışma süresi ve priminin tam ödenmiş olmasıdır.
Biliyorsunuz son günlerde, emeklilikte yaşa takılanlar (EYT) konuşuluyor ve emekliliğe hak kazananlara, yaşlarına bakılmaksızın aylık bağlanması isteniyor. İsteyenler haklılar.
Türkiye’de tam bir çapraz bulmacaya dönen ve uzmanların yorumlarının ötesinde halkın pek anlamadığı bu emeklilik durumunu biran önce ele alıp sadeleştirmek ve herkesin anlayacağı bir uygulamaya sokmak gerekir. İşte, “Sosyal devlet” budur.
Bu yapılır mı? Bu iktidar bunu yapar mı? Derseniz, katiyen yapmazlar. Çünkü, bu hale getirip bozanlar, zaten kendileri!