Olası büyük deprem kapımızda beklerken, küçükleri arada bir kapıyı çalıyor. Bilimsel kesin bulgular, öncelikle İstanbul’da ve Anadolu’nun birçok kesiminde büyük depremlerin yolda olduğunu gösteriyor. Yıllardan beri hiçbir tedbir almayan, tedbir olarak toplanan paraları ise, devlet adına yiyen ve yedirenler, bunun adli ve vicdani hesabını acaba nasıl verecekler?
Değerli okurlarım; Türkiye’nin küçük birkaç bölgesi hariç, bütünüyle bir deprem kuşağında olduğu biliniyor. Tarihi depremler de bunu doğruluyor. İstanbul depremleri ise, kolay unutulmuyor.
1999 yılında şiddetli bir şekilde İzmit/Gölcükte meydana gelen deprem, bütün gizlemelere rağmen elli bin’e yakın vatandaşımızı, bu dünyadan alıp götürdü. Maddi zararlar da çabası oldu.
Şimdi yeniden Türkiye sallanmaya başladı. 5.8’lik son İstanbul depreminden sonra Anadolu’nun muhtelif yerlerinde meydana gelen ve Elazığ ile Malatya illerimizde görülen son deprem, gözümüzü iyice korkuttu.
Uzmanlar, sürecin bu şekilde bitmeyeceğini ve yurdun hemen her kesiminde devam edeceğini ve İstanbul depreminin ise, ısrarla beklendiğini söylüyorlar. Beklenen İstanbul depreminin gün saydığı söyleniyor, hem de yetkili ağızlar tarafından.
DEPREM ÖLDÜRMEZ, ÇÜRÜK BİNALAR ÖLDÜRÜR
Bu, çok doğru bir deyiş. Oluşan depremlerde gördük ki, sağlam yapılan binalar ayakta dururken, hileli yapılanlar o çürürkler ise yerle bir olmuş. Bunun nedeni, binayı yapanların malzemelerden çalıp, çürük bina yapmaları, yani çok kazanma hırsları.
Devleti yönetenler bu durumu çok iyi bildikleri halde, müteahhit yandaş, yalaka ve iktidarın adamı olunca, denetim de olmuyor ve böylece felaketler başımıza geliyor.
İstanbul depremi dendiğinde, Marmara Denizi’nin Trakya yakası akla geliyor. Şöyle sıra ile sayayım isterseniz. Yenikapı’dan tutun da, Zeytinburnu, Bakırköy, Ataköy, Florya, Küçükçekmece, Avcılar, Ambarlı, Beylikdüzü, Büyükçekmece, Kumburgaz, Kamiloba, Celaliye, Selimpaşa, Silivri, Gümüşyaka, Sultanbeyli, Marmara Ereğlisi, Yeniçiftlik, külliyen Tekirdağ, takiben Şarköy ve Müfefte’ye kadar 7’nin üstünde beklenen depremin, bu kıyılardaki yapıları yerle bir edeceği, çünkü, yapılan analizlerde zaten deprem bölgesindeki bu yapıların yıkanmış dere kumu yerine, deniz kenarında olmaları sebebiyle deniz kumundan yapıldıkları, kiriş ve kolonların kazınmasından bu durumun midye kabuklarıyla ortaya çıktığını, çıkan iskelette demir çubukların korozyona uğradıklarını, yani paslanıp güçlerini kaybettiklerini gösteriyor.
Bu uzun cümleden anlaşılıyor ki, Marmara Denizi’nin Rumeli sahilindeki, özellikle çok katlı binaların yıkımdan kurtulması mümkün değil.
Ama, devleti yönetenlerin aklı bu durumda değil, hala Kanal İstanbul’da.
İLLE DE, KANAL İSTANBUL
Son günlerde gündeme gelen ve iktidarın ısrarla yapmak istediği “Kanal İstanbul” adlı projenin, uygulanması halinde, bunun İstanbul’a büyük felaketler getireceği ve depreme öncülük edeceği anlaşılıyor.
Burada, halkımıza büyük bir görev düşüyor. Halkın, bu projeye her çeşit yolla karşı koyup yapılmasını önlemesi gerekiyor.
Bunu yaparken de, deprem için toplanan o çok büyük paraların nerelere harcandığını da sorması gerekiyor. İktidarın, gerekli olan yere harcandığını söylemesi kandırmacadır. Hesap verilmediği takdirde, bu ifade doğru ve yeterli değildir.
Bu yapılmayıp da proje gerçekleşirse, İstanbul’daki bu doğa tehlikesi daha da artacak ve İstanbul oturulamayacak hale gelecektir.
DEPREM SİGORTASI MASALI
Son Gölcük depreminden sonra uygulamaya konulan Deprem Sigortasının, ne yazık ki bir kandırmaca olduğu söyleniyor. Doğal Afet Sigortası Kurumu’nun (DASK) sadece para topladığı, hasar meydana geldiğinde taahhüt ettiği sigorta bedelini ödemekten kaçındığı, bazı örneklerle ve ısrarla ifade ediliyor.
Bendeniz de, oturduğum dairemi Sigorta ettirdim. Kurumun belirlediği primi başından beri yıllardır ödüyorum. Ancak bu durumda, gelecek yıl sigortadan vazgeçmek ve daha fazla sömürülmek istemiyorum. Halkımız ne düşünür, orasını bilemem.
Kimi vatandaşlar, DASK’ın da, KIZILAY gibi “katakullici” bir kurum haline geldiğini ısrarla belirtiyorlar.
Depreme karşı alınacak tedbir olarak, her ne kadar sağlam binalar yaptırmaksa da, yapılmış ve iskan edilmiş bunların şüphe durumunda mutlaka onarılması ve depreme karşı güçlendirilmesi gerekiyor. Salt para toplamak için çıkarılan ”İmar affı”, bunu da artık çok zorlaştırdı.
İşte, burada vatandaşlarımıza düşen görev, çok mecbur olmadıkça çürük denilen binalardan uzaklaşmak ve oturdukları binaları, şüphe durumunda depreme karşı onarmaktır.
Olası felaketi oturup beklemenin, hiçbir faydası yoktur.
|