İslam Dini’nin temeli, “İtikat, İbadet ve Ahlak” tır. İtikat ve İbadet, kişinin kendisini ilgilendirir. Ahlak ise, yaşadığı bütün toplumu ilgilendirir. Bu temele sahip çıkmak, Diyanet’in öncelikli görevi olmasına rağmen, bizde öyle olmuyor. Oysa, Ahlak’ın bittiği yerde, İman ve İbadet de yeterli olamıyor!
Sevgili okurlarım; Atatürk’ün Cumhuriyet’le birlikte kurulmasına ön-ayak olduğu Diyanet İşleri Başkanlığı’nın, kendi kurucusuna neler yaptığını, hiçbir yerde adını bile anmak istemediğini, artık çok iyi biliyorsunuz.
O büyük insanın, öve öve göklere çıkardığı bu milletin, büyük kısmı da buna seyirci kaldığına göre, söyleyecek başka söz bulamıyorum.
Hali hazır duruma ve geriye dönüp baktığımda, dünyada var olan hiçbir kuruluşun, bizim Diyanet teşkilatımız gibi kurucusuna ve kurtarıcısına bu kadar kem gözle baktığını ve onu dışlamak istediğini duymuyorum, bilmiyorum.
Ama, bizim konumuz şimdi o değil.
Konumuz, bu büyük insanın salt, halkımızı dini konularda aydınlatması ve ibadet mahallerini yönetmesi için kurulmasını istediği bu teşkilatın, özellikle halkı aydınlatmada görevini gereği gibi yapmadığıdır. Esasen, bu ibadet yerlerinde sık sık para toplamakla ün yapan ve büyük tepki çeken Diyanet’in, bu yerleri de çok iyi yönettiği söylenemez.
NEDEN DİYANET’E ÇAĞRIM?
Bu köşeyi izleyen okurlarım çok işi hatırlayacaktır. Sayıları tam olarak bilinmeyen, ancak evimizde ve işyerimizde yayınlarını izlediğimiz çok sayıda özel televizyonlar var. Devletin kurduğu, sözüm ona onları denetleyen bir de Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) var. Siz, yok deseniz de var! Var, ama olmasa daha iyi.
Bu televizyonların kimileri hariç. 24 saat aralıksız (gün boyu) sadece ticari amaçla yayın yapıyor ve çeşitli ürünleri tanıtıp, pazarlıyorlar.
Bunda ne var? Denilemez. Pazarladıkları ürünlerin çoğu sahte, uyduruk ve halkı kandırmaktan öte olmadıkları gibi, toplumun ahlakını yerle bir eden ve eğitim çağındaki çocuklarımızın ahlakını olumsuz etkileyen ürünler bunlar.
Para hırsı gözlerini o kadar bürümüş ki, aynı hırsa sahip Profesör, Uzman, Doktor unvanlı kimi öteki paragözleri de ekranlarına çıkarıp, sürekli halkı kandırmanın peşindeler.
Daha önceki bir yazımda da, utanarak ifade etmiştim. Üstelik çıplak konumdaki kimi kadınları da kullanıp, açık-saçık görüntülerle erkeklere önerdikleri “Sertleştirici, Büyütücü ve Geciktirici” dedikleri cinsel amaçlı olup, kuru otları ilaç diye pazarlıyorlar. Şimdilik, ne demekse bunun adı “Doktor Piton” muş. İlginçtir, bir yılanı da çağrıştırıyor.
Yetmedi, kalp-damar hastalıklarından tutun da, her derde deva başka ürünler de var. Mesela, yediğimiz Sarımsak, Limon, Maydanoz karışımı gibi…
Ya, “Hocanızdan Prostata Çare” diye sattıkları madde, “Şeyh-i Şifa” diye dualarla takdim ediliyor. Ağrı kesen kremler mi istersiniz? Erkeği ve kadını coşturup, baştan çıkaran ilaçlar mı? Gıda takviyesi diye satmak istedikleri çeşitleri ise, saymakla bitmiyor.
Yayınlar, RTÜK tarafından gerekçesi yazılarak kapanıyor. 2 gün sonra yayın tekrar başlıyor. Hayrettir, RTÜK’ü, takan filan da yok!
CÜBBELİ AHMET DE İSE, YOK YOK!
Onun Lalegül adlı televizyonu, tam 12 çeşit ürün pazarlıyor. Sattıklarının, beğenilmeyip sürekli iade edildiğini, ancak geri alınmadığını internetteki yakınmalardan öğreniyoruz.
Cübbelinin çığırtkanlığını yapan Feyzullah Koç adlı kişi; “Değerli dostlarım, değerli kardeşlerim…” diyerek yalvarır gibi, hatta dini savlarla korkutan uydurmalarla ekranı kullanıp para topluyor. Sattığı ürünlerin içinde, dini yayınlar ve dualar da var. Hiç çekinmeden, “Haydi kardeşim…” diyerek, durmadan paraları topluyor.
Hele, Afrika’ya yardım adı altında kumanya, ayakkabı ve Kuran-ı Kerim için para toplaması ve o acındırıcı görüntüler, insanları iyice bezdirmiş durumda. Oysa, Afrika’ya gönderdikleri hiçbir şey olmadığı gibi, bunu denetleyen de yok.
Zaten, televizyonlarının giderlerinin çok olduğunu, bizzat Cübbeli söylüyor. Nasıl göndersinler ki?
Ancak, ona hala inanalar var. Ekrana verdikleri telefon numarasını bir kere arayan, bir daha yakasını kurtaramıyor. Bu kere devamlı ve onlar evamlı arayıp, ondan para istiyorlar. Onlar, günahtan korkmuyorlar, ama bu halka yazık oluyor. Bu mübarek dinimize, daha çok yazık oluyor!
TUNCER ÇİFTÇİ’NİN, O GARİP HAREKETLERİNİ İSE, ANLAYAN YOK!
Merkezi İzmit’te olan Gonca TV adlı kanal ise, sadece ona çalışıyor. Ekranda, 24 saat çiçekler ve öteki tabiat manzaralarıyla, o manzaraların içinde bu kişiyi gösteriyor. Bu kişi de, anlaşılmayan pek komik hareketler yaparak, ekrana sırıtıyor.
İzleyicileri, daha çok kadınlar. Çünkü, bu kişi yakın çevresine ve dolayısıyla tanıyanlara kendini “Mehdi” olarak ilan etmiş. Kimi kadınları toplayıp, istediği hareketi yaptırıyor. O sebeple, kadınlar ona inanıyor. O da, sürekli dua satıyor. Sattığı dua, çok kısa. “Allahümme Salli Ala Seyyidina Muhammed.Bütün isteğiniz olsun.” Dedikten sonra yüzünü sıvazlıyor, böylece çok kısa bir dilekle dua bitiyor. Oysa, bu kişinin Kur’an okumasını dahi bilmediği söyleniyor.
Canlı yayınına sürekli kadınlar bağlanıp, ona dua ediyor, ondan dua istiyorlar. Ancak ne onun, ne de katılanların söyledikleri, hiç anlaşılmıyor, Bunun sebebini de bilen yok.
DİYANET’E ÇAĞRIMDIR. BU DİYANET, ACABA NEREDE?
İşte esas konumuz da bu. Televizyon ekranlarında bütün bu rezillikler olurken, RTÜK’ü takan yok. RTÜK Başkan Vekili ile konuştum, “Para cezasından başka yaptırımımız yok. Cezayı ödeyip, istediklerini yine yapıyorlar.” diyerek, çaresiz oldukların söyledi. Buna tam da, “Devletin acizliği” denir.
Ahlakı yerle bir eden bu duruma, Diyanet İşleri Başkanlığı’mızın sessiz ve seyirci kalmasını anlamaksa mümkün değil.
Değerli okurlarım; Diyanet İşleri Başkanlığı’mızın, RTÜK gibi bir yetkisi yok. Buna rağmen, bunları yola getirecek bir telkinde bulunması ya da bunun üzerine etkili bir şekilde gitmesi, doğru olmaz mı?
O halde, ben de soruyorum;
Ey Diyanet yetkilileri, İtikat ve İbadet konusunda halka telkinde bulunmayı görevden sayıp da, bozulan bu Ahlak konusunda sizin hiç mi sorumluluğunuz yok?
|