Bakın, şu başımıza gelenlere. 15 yıl, dile kolay. Geçen bu sürede elini attığı bütün alanlarda çuvallayan iktidar, aşureye çevirdiği eğitimde, dermansız kalan boksör gibi havlu attı. Demek ki, bütün bu başımıza gelenleri hak ediyoruz.
Değerli okuyucularım; 35 yıllık eğitimci ve eğitim bürokratı olarak, insan yaşamında eğitimin hep ön planda geldiğini ve çağın ötesine uzanması için devletin yeni planlar yaptığını, kadrolar yetiştirdiğini ve cömertçe harcamalarda bulunduğunu takdirle ve ibretle gördüm.
Bu konuda görev aldığımız bütün alanlarda, büyük bir hevesle ve gayretle çabalarda bulunduk. Proje ve fikir üretmeye çalıştık. Devir aldığımız eğitim hizmetlerini, çağa ayak uydurarak ve daha ileri noktalara taşıyarak, bizden sonra görev alanlara teslim ettik.
Bilgiyi ölçme ve değerlendirmede kullanılan objektif metotlarla, hak edeni hak etmeyenden ayıran sınav sistemlerinin de tarafsız, hilesiz, kısaca adil uygulanması için de ayrı bir çaba gösterdik ve uygulamayı böyle devraldık, böyle devrettik.
Ne var ki, son 15 yıl içinde ülkenin yönetimine egemen olanlar, bizim ve bizden öncekiler gibi değil, kafalarında oluşturdukları bir eğitim tarzı ile o tarzın, yine kafalarında oluşturdukları bir biçimde ölçülmesini esas aldılar.
Daha açık bir anlatımla eğitimi böylece, geçmişine göre ters-yüz ettikleri gibi, onun ölçülerek değerlendirilmesi, yetişen neslin bildiklerinin ve öğrendiklerinin ölçülmesi için kullanılan ölçme metotlarını da ters yüz ettiler.
Demek isterim ki , bunun aracı olan sınav sistemini de işlemez hale getirdiler.
6 BAKAN, 6 YENİ SİSTEM
İktidarın, tek başına söz sahibi olduğu bu 15 yıllık dönem içinde kurduğu hükümetlerde, tam 6 Eğitim Bakanı değişti.
Her yeni Bakan, kendisinden söz ettirebilmek için, göze çarpan değişiklikler yapmak istedi. Önce, eğitim programlarını kafalarına göre dizayn etmek isteyen, ancak hiçbiri “Eğitimci” olmayan bu kişiler, Bakanlığın “Eğitim-Öğretim ve Bilim Kurulu” olan ve Cumhuriyet’in ilk yıllarından beri Milli Eğitim’e yön veren ve adı “Talim ve Terbiye Kurulu” olan bu Kurulu, hiç ciddiye almadılar.
Bu Kurulda önceden görevli olan bilgili ve yetenekli eğitimcileri değiştirerek, yerlerine yeteneksiz kendi yandaşlarını atayınca, işler iyice çığırından çıktı.
NELER YAPTILAR?
Olumsuz anlamda, neler yapmadılar ki? İlk göze batanları hemen sıralayayım. Günün 24 saatinde ve üç vardiya halinde üretim yapan fabrikalar gibi, Eğitim Fakülteleri’nden ihtiyacın çok, ama çok üstünde öğretmen adayının mezun edilmesini durdurmadılar, hatta desteklediler.
Öğretmen adayları, atanmak için Bakanlığın kapısına dayanınca da, kadro yokluğu bahanesiyle atamalarını yapmadılar. Böylece onların işsiz kalmasına, geçim derdine düşmesine, hatta kimilerinin çöpçü olmasına seyirci kaldılar. Bu durum, hala devam ediyor.
Öğrenci kıyafetlerine serbestlik getirerek, okullardaki disiplini bozdular. Öğrencileri, sokakta tanınamaz hale getirdiler. Böylece, okul bahçelerini öğrenci toplanma alanı olmaktan çıkarıp, birer düğün alanına çevirdiler.
Disipline edilemeyen kimi öğrencilerin, okullarında olay çıkarmaları, birbirlerine ve öğretmenlerine saldırmaları, daha çok bu dönemde görüldü.
Okul önleri, uyuşturucu satıcılarının açık pazarı haline geldi. Uyuşturucu kullanma Liselerden, Ortaokullara hatta İlkokullara kadar yayıldı.
Kur’an-ı Kerim, “Din’de zorlama yoktur.” derken, öğrencileri zorla İmam Hatip Liseleri’ne kaydetmek ve kaydırmak istediler. Bu okulların sayısını ihtiyacın çok üstünde artırarak, bu yıl bu okullara kayıt olacaklara 250 liralık burs bile vaat ettiler. Bütün bunların siyasi anlamda hep “Din istismarı” amacıyla yapıldığı bilindi ve hep söylendi.
Devlet Okullarında okuyan öğrencilere, ders kitaplarının ücretsiz verilmesi takdir gördüyse de, Hüseyin Çelik adlı bir Milli Eğitim Bakanı’nın kitapçılarla anlaşıp, işi maddi yolsuzluğa sürüklediğinin ve bu uygulamadan çıkar sağladığının iddia edilmesi üzerine, bu işin de sulandığı görüldü. Hakiki ve tam bir FETÖ’cü olan Hüseyin Çelik’in ise, kılına bile dokunmadılar.
Kamu Personeli Seçme Sınavlarında (KPSS) soruların çalındığı iddia edilerek, önceden kimi yandaşlara dağıtılması, diğer memur adayları gibi yandaş kimi öğretmen adaylarının da haksız yere bu göreve atandığı söylendi. Böylece, bu sistemi de yozlaştırıp, sulandırdıkları anlaşıldı.
Eğitimle o kadar oynadılar ki, 8 yıla çıkarılan İlköğretim’le (Temel Eğitim) Ortaöğretim dediğimiz Liseyi birleştirip, 5 yıllık İlkokulu 4 yıla indirerek, (4+4+4) dedikleri bu yadırganan Sistemi getirdiler.
1938 yılından beri tıkır tıkır işleyen ve oturmuş olan eski sistemi, 4 yıllık yetersiz bir İlkokul ile, 4 yıllık gereksiz bir Ortaokul’a çevirip, bir 4 yıl daha ekleyerek, ritmik gibi görünen ancak “Ucube” bir sisteme çevirdiler. Bunu yaptıklarına, sonradan kendileri de pişman oldular, ama geri dönemediler.
GELELİM, SINAV SİSTEMLERİ’NE…
Her yöreye inşa edilen okul, o yörenin çocukları için yapılıyordu. Türkiye’nin nüfusuyla birlikte okul ve öğrenci sayısı da artınca, okullara girişte bilginin ölçülmesi, yani öğrencilerin istedikleri bir okula kayıt olabilmesi için, tıpkı Üniversitelerde olduğu gibi bir sınavdan geçirilmesi gerekli oldu.
Ayrıca, kamuoyunda temayüz etmiş öyle okullar vardı ki, öğrencinin oturduğu mahalden uzak olmalarına rağmen, çocuk bu okullardan birinde okumak istiyordu. Bu durumda, sınav yine kaçınılmazdı.
Bu iktidar dönemine kadar okullardaki öğrenci kayıtlarında, hemen hiçbir sorun olmadı. Öğrenciler, evlerine yakın okullara yürüyerek, biraz uzak olanlara ise, servislerle gidip-geldiler.
Önce, Üniversite ve Yüksekokullara giriş Sınav Sistemi’ni yozlaştıran, yolsuzlaştıran iktidar, Ortaöğretime (Liselere) giriş Sınav Sistemini de, kısa zamanda yozlaştırdı.
Düzeltmek için her Milli Eğitim Bakanı yeni bir sınav sistemi denediyse de, uygulamada başarılı olamadılar. Bu sistemler genel öğrenci kitlesine değil, daha çok yandaşlara yaradı. Bu sistemlerden mesela, kısaltılmış adlarıyla OKS, SBS ve TEOG adlı sınav sistemleri, ilk akla gelenlerden oluyordu.
TEOG, CUMHURBAŞKANI’NI RAHATSIZ ETTİ!
Belki de, bunların hepsi rahatsız etmişti, ancak TEOG bir başkaydı. Doğrusu, ötekileri gibi beni de rahatsız etmişti.
Cumhurbaşkanı’nın, kimi öteki konularda yaptığı gibi, bu konuda da kesin ve olumsuz fikir beyan etmesi, TEOG’un kaldırılması için yeterli oldu ve TEOG kalktı.
Temel Eğitimden Ortaöğrenim’e Geçiş olarak ifade edilen bu sınavın (sistemin) yerine, yeni arayışlar hemen başladı ve yapılan açıklamaya göre bulundu bile.
Milli Eğitim Bakanı’nın açıklaması gereken bu yeni buluş, her nedense Başbakan tarafından açıklandı. Başbakan, belki de haklıydı. Çünkü, Milli Eğitim Bakanı’nın kelimeleri hırpalayan hızlı ve duraksız konuşmasını, halkımız pek anlamıyordu. Başbakan ise, ağırlaştırılmış film çekiminde olduğu gibi, noktalı virgüllü konuşuyordu.
BAŞBAKAN, NE DİYORDU?
Başbakan, sempatik tavırlarla yaptığı açıklamada işi o kadar hafife aldı ki, şimdiye kadar neden bu karışık uygulamaları yaptıkları, bir türlü anlaşılamadı.
TEOG’un yerine geçirilmek üzere, üç ayrı planları vardı. Bunlardan birini, bu yıldan itibaren uygulamak istiyorlardı. Yani, Ortaokulu bitiren bir öğrenci, bu yıl şu üç yoldan birinden giderek, Liseye kayıtlanabilecekti.
1. Adrese Dayalı Kayıt: Yani öğrenci, oturduğu yere en yakın olan okula kayıt olabilecek. Bu yapılırken, Ortaokul mezuniyet notuna da bakılacakmış. Oysa, adrese dayalı bu kayıt biçimi, 15 yıl öncesine kadar uygulanıyordu.
2. Sorular merkezden, Sınavlar Liselerde : Sorular, Milli Eğitim Bakanlığı’nda hazırlanacak. (Soru Bankası) Ancak, sınavlar liselerde yapılacak.
3. Sorular liselerden, Sınavlar Liselerde: Her lise, soruları kendisi hazırlayıp, sınavını kendisi yapacak.
Bakan diyor ki, “Toplam 11.057 lisede yapılacak olan bu sınavlarda sorular klasik tipte, açık uçlu ve yazılı (kompozisyon tipinde) olacak, test biçiminde olmayacak.”
Değerli okuyucularım, bugüne kadar yaptıkları bütün sınavları, kaba tabirle yüzlerine/gözlerine bulaştıranlar ve okullara girişteki adaleti ortadan kaldıranlar görünen o ki, bunu da başaramayacaklar.
Ve muhtemelen, birinci seçenek olan, “Adrese dayalı kayıt sistemi”ne dönecekler. Edinilen bilgilere göre, bu durumu gören ya da sezen İzmir’li kimi vatandaşlar, iyi okulların yer aldığı bölgelere taşınmaya, yani adres değiştirmeye başlamışlar bile. Bakalım, daha ne dalavereler olacak?
Eğitimi, girdiği mecrasından son 15 yılda saptıranlar, eğitimdeki sınav sistemini de bozarak, adaleti her alanda olduğu gibi eğitimde de yerle bir ettiler.
TEOG’dan BOMB.K’a geçerken, bütün bunlara layık olduğumuz, şimdi daha iyi anlaşılıyor.