ads
DOLAR 36.24 ₺
EURO 38.02 ₺
STERLIN 45.61 ₺
G.ALTIN 3,352.91 ₺
Ç.ALTIN 5,651.17 ₺
BİLEZİK 3,152.21 ₺
BTC 97,628.73 $
ETH 2,701.12 $
BİST 9,877.59

Tekin Sönmez

Tekin Sönmez

Alevilere Bu Zulüm Niye?

Yayınlama: 6 Aralık 2018 Perşembe 18:11 Okunma: 2706

    Bu iktidar döneminde, bir ”Alevi düşmanlığı” aldı başını gidiyor. Allah’a, Peygambere inanan, ancak İslam Dini’ni biraz değişik yorumlayan bu insanlara yapılan bu zulüm niye?

   Değerli okuyucularım;  “Laik” bir ülkede yaşıyoruz. Yani, din ve devlet işlerinin ayrı tutulduğu, başka bir söylemle İslam Dininin kurallarını devlet işlerine karıştırmayan, vatandaşların dini hayatlarını rahatça yaşamalarını sağlayan bir düzende yaşıyoruz.

      Daha doğrusu yaşayamıyoruz. Çünkü, temel yasamız olan Anayasa hükmüne rağmen, din işleri siyasetin içine bütün yönleriyle sokulmuş durumda.

     Arap ülkelerinde var olan uygulama, son iktidar döneminde katlanarak Türkiye’de de uygulanmaya başladı, devam ediyor.

    Oysa, yeni Türk devleti ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasından sonra, devletin en belirgin özelliği “laik” olmasıydı.

     Çok partili siyasi hayata geçilmesinden sonra, vatandaşı kandırmanın ve kendine bağlamanın ve de oy toplamanın en kolay yolu olarak “din sömürüsü” görüldü. Kısa sürede bundan çok olumlu sonuçlar alınınca, bağnaz görüşlü siyasi partilerin ilk ve en önemli başvurusu, din işleri oldu.

     Dünyada olup bitenleri gören ve yaşayan insanlar, öteki dünya denilen ölümden sonraki hayatı bilemedikleri ya da din sömürücüleri onu çok değişik ve korkutucu biçimde anlatınca, halk dine ve dincilere sarıldı. Onlar da böylece amaçlarına eriştiler.

    Bu şekilde başlayan din ticareti ve bu yolla yapılan oy avcılığı, hızını kesmeden devam ediyor.

    Sözü getirmek istediğim nokta şu ki, din ticaretinin yanında üzücü olan, yüce dinimizin parçalara bölünmesi, her parçanın diğerine hoşgörü ve sempati ile bakmamasıdır. Hatta aralarına, kimi düşmanlıkların girmesidir.

     Dini uygulamalarda İslam dini Sünni ve Alevi olarak önce iki kola, sonra da Hanefi, Şafi, Maliki ve Hanbeli olarak 4 mezhebe bölününce, aralarındaki hoşgörü ve sempati iyice kayboldu..

     Bugün halkımızın ¾’ü Sünni, ¼’ü Alevi tarafta yer alınca da, iki görüş arasında zaman zaman çatışmalar oldu. (Alevi-Sünni Çatışması) Böylece Alevi yurttaşlara karşı hep olumsuz ve soğuk yaklaşımda bulunuldu.

     Oysa, Alevilik de, Sünnilik gibi İslam’ın değişik bir yorumu ve İslam’ın bölünmez bir parçasıdır.

    Peygamberimiz Hz. Muhammed’den sonra gelen ve onun halefleri (Halife) kabul edilen 4 kişiden sonuncusu olan Hz. Ali, onun damadı ve amcasının oğlu olarak, onun en yakınlarından biriydi. Kızı Fatma ile evli olan Ali’nin, o sebeple öteki halifelerden faklı bir yönü vardı.

     O kadar ki, Hz. Muhammed, Kızı Fatma, damadı Ali ve torunları Hasan ile Hüseyin beşlisi, Ehl-i Beyt adıyla Peygamberimizin aile yapısını oluşturuyordu.

   İşte, İslam’ın bir kesiminde oluşan bu Ehl-i Beyt sevgisi ve bağlılığı, Alevi inancını doğurdu.  Böylece, Ali taraftarları çoğaldı ve Aliciler ortaya çıktı. Onlara daha sonra da, Aleviler dendi.

    Görülüyor ki Aleviler, İslam Dininin dışında oluşmuş bir topluluk olmayıp, içinde ve tam ortasındadır.

                           PEKİ, ALEVİLER NEDEN DIŞLANMAK İSTENİYOR?

   İki nedeni var. Birincisi, Türk halkının çok önemli bir kısmı “Sünni” kabul edilince, Aleviler dışlandı,  devlet de bu kesime sahip çıkmayınca, böylece ikinci plana itildiler.

   İkinci nedeni ise, ibadet şekillerindeki farklılık oldu. Cem sözcüğünden türeyen Camiler Sünnilerin, Cem sözcüğünün tam karşılığı olan Cem evleri ise, Alevilerin mabedi, ancak buralardaki ibadet biçimleri farklı olunca, Aleviler bir kere daha dışlandılar.

      İbadet biçimleri farklı olmakla birlikte, her iki kesim de Allah’a doğru yürüyor ve Allah ve Peygamber inancının bir milimlik bir sapma göstermiyorlardı.

       Oysa, Müslümanların en büyük buluşma yeri olan Kabe’de bile, farklı ülkelerden gelen Müslümanların ibadet biçimleri ve dini ritüelleri farklıdır, ancak gittikleri yol hep aynıdır.

     İşte, Alevilerin de İslam’ın yolundan gittikleri ve aynı inancı taşıdıkları bilindiği halde, onlar hem Sünniler, hem de devletin temsilcileri tarafından haksız yere dışlanmak isteniyordu.

    Bunların başında, halka dini meselelerde yardımcı olmak ve mabetleri düzenlemekle görevli olan Diyanet İşleri, bu ayrımcılığının ve bölücülüğün başında geliyordu.

     Diyanet öncelikle, Alevilerin mabedi olan Cem Evlerini tanımıyor, Camilere yaptığı yardımı onlara yapmıyor, Alevilere adeta ikinci sınıf yurttaş gözüyle bakıyordu. Böylece, çok yanlış yapıyordu.

                                               SONRA NE OLDU?

     Konu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) taşındı. Evrensel Mahkeme, Alevilerin İslam Dininin mensubu olduğunu ve daha da önemlisi Cem Evlerinin birer ibadethane olduğunu kabul etti.

    Devlet (Diyanet), bir siyasi parti lideri hakkında verdiği kararda olduğu gibi, bu kararı da kabul etmedi. Cem Evlerine yine eskisi gibi bakılmaya devam edildi.

    Ancak, Yargıtay son noktayı koydu ve “Cem Evleri birer ibadethanedir.” diyerek, Cami ve Mescitlerle bir tutulmasına karar verdi.

    Kanaatim o ki, bu kararla öteden beri var olan Alevilerin ötelenmesi, yani “Alevi-Sünni çatışması”  artık son bulacaktır.

    Ülkemizde yeni bir dostluk, kardeşlik, toplumsal barış ve hoşgörü dönemi başlayacak ve Alevi kardeşlerimize yapılan bu zulüm, artık bitmiş olacaktır.

google-site-verification=uSnnSC5jUTWittUtiCokfxv6706ikL65px5KxiN1Mg4