Onlara, “Kiralık” diyenler de var. Onlar, geçmiş siyasi dönemlerde de vardı. Ve, iktidarlar tarafından besleniyorlardı. Ama, şimdiki kadar değil.
Değerli okuyucularım; 1900’lü yılların sonlarına kadar, onlara “Basın” deniliyordu. Yaptıkları, günlük, haftalık, aylık gazete ve dergi neşretmekti
Okuma kültürümüz, bu kadar gelişmemişti. Filvaki, televizyon yayınlarına geçildikten sonra, o kültürü de kaybettik Çünkü, televizyonları seyretmek, gazete dergi okumaktan daha kolaydı ve televizyonların girmediği yer kalmamıştı.
Atatürk, Cumhuriyet’in ilk yıllarından itibaren Basın için, “Milletin müşterek (ortak) sesi” diyordu. Basın, gerçekten öyleydi. Sonra bakın reler oldu?
DEVLET TELEVİZYONU, ÖZEL TELEVİZYONLAR
1960’lı yılların sonuna doğru deneme yayınları yapmaya başlayan devlet televizyonu (TRT), haftanın belli günlerinde ve tek renkli (siyah-beyaz) yayın yapıyordu. İlk yayına başladığında halkın büyük ilgisini çekmişti. Biraz pahalı olduğu için, o kutuyu herkes alamıyor, komşular birbirlerine televizyon seyretmeye gidiyor, kahve, lokal ve benzeri toplanma yerlerinde ise, büyük kitleler tarafından seyrediliyordu.
Radyolara karşı ilgiyi azaltan televizyon, bizim gibi gelişmeye çalışan ya da geri kalmış ülkelerde siyah-beyaz olarak seyrediliyordu. 1983 yılına gelindiğinde, televizyon renklendi. Siyah-beyaz televizyonun gözden düşmesiyle, evlere ve diğer seyredilen yerlere renkli televizyonlar girdi.
Televizyon, gazete okuma sayısını azalttıysa da, gazete okumaktan vazgeçilmedi. Çünkü, onlar da renkli resimler basıyor ve yaptıkları yayınlar kalıcı oluyordu. Dönemin Başbakanı Turgut Özal’ın, sırf oğlunu bir özel televizyon sahibi yapmak için yaptığı girişim, özel televizyonların da yayın hayatına girmesini sağladı.
SATILIK BASIN/KİRALIK BASIN
1950’li yıllarda çok partili siyasi hayata geçilince, Başbakan merhum Adnan Menderes, kendinden yana bir basın oluşturdu. Bir-iki gazete, salt iktidarı övüyor, Menderes’e toz kondurmuyordu. Bunlar bu işi bedava yapmıyor, hükümetten hem para yardımı, hem gazete kağıdı ve matbaa malzemesi yardımı alıyorlardı.
Onların, burada isimlerini saymak istemem ancak, aşırı sağ görüşlü olarak bilinen bir Necip Fazıl Kısakürek vardı ki, Başbakandan alenen ve resmen yardım istiyor ve hükümeti kayıtsız şartsız destekliyordu. O kadar ki, verdiği haberler doğruluk sınırını aşıyor ve yağcı ve de yalaka bir durum ortaya koyuyordu.
ŞİMDİKİ BASIN GERİ KALIR MI?
Gazete, radyo ve televizyonların birleşmesiyle “Medya” adını alan bu yayın organlarının çok önemli bir kısmı, iktidara yaklaşmanın faydalı olacağını görünce, kendilerini siyasi iktidara adeta kiraladılar ya da sattılar.
Onlara kısa sürede “Yandaş, yağcı, yalaka basın ya da medya” denmesine rağmen, aldırış etmediler. İşi o kadar ileriye götürdüler ki, yaptıkları yağcılık iyice sırıttı ve hayatın gerçeklerinin tamamen dışına taştı.
Çoğunun patronları “İş adamı” ydı ve o yönleriyle de, hükümetten büyük destek görüyorlardı.
Türkiye’de ne kadar gazete ya da dergi yayınlandığını, tam olarak bilemeyiz. TRT’den başka, açılan özel televizyon sayısını da tam bilemiyoruz. Bildiğimiz bir şey varsa, bu gazete, dergi ve televizyonların % 90’ı iktidar için çalışıyor, iktidarı destekleyen daha doğrusu öven yayınlar yapıyor, o sebeple verdikleri haberlerin tamamına yakını, yaptıkları yorumların tamamı iktidardan yana oluyor ve doğruları yansıtmıyor.
İsim vermek istemem ancak, günlük yayın yapan bir Sabah, bir Akşam, bir Star, bir HaberTürk, bir Takvim, bir Güneş gazetesi ve diğerleri var ki, “vıcık-vıcık” iktidar yağcısı ve yalakası olmuş durumdalar. Patronu da bir işadamı olan, hatta vergi kaçakçısı olarak bilinen Hürriyet Gazetesi’nin de, bu kervana katıldığı görüülüyor.
Gazete bayilerine ve gazetelerin satıldığı diğer market, dükkan ve benzeri yerlere bakıyorum, bu gazeteler gün boyu askıda duruyor, satın alan hemen hiç yok gibi. Çünkü, bunların nasıl yayın yaptığını bilen halk, bu gazeteleri almıyor, onlara para vermiyor.
ÇARE, BEDAVA DAĞITMAK
Bir zamanlar FETÖ’nün yayın organı olan Zaman Gazetesi okunmayınca, çareyi bedava dağıtmakta bulmuştu. Gazete, sabahın erken saatinde evlere ve işyerlerine bırakılıyor, yine de fazlaca okunmuyordu. Ancak, hükümetten büyük ölçüde destek görüyordu.
Uygulama pek değişmemiş, Yukarıda adlarını yazdığım gazetelerin de, aynı yolla ücretsiz olarak, kahvehanelere ve marketlere bırakıldığı, marketlerde alış-veriş yapanlara çıkarken bu gazetelerden ücretsiz verildiği görülüyor.
Geçen gün, bir markete uğradım. Kasiyer bayan alış-verişini bitirenlere birer Habertürk Gazetesi veriyordu. Müşterilerden, gazeteyi alan pek yoktu. Parasız verilmesine rağmen, kimse almıyordu. Oysa, gazetenin fiyatı 50 kuruş gibi pek düşük olmasına rağmen satılmıyor, halk bu gazeteyi bedava dahi almıyordu. Tıpkı diğerleri gibi. İş damı olan patronu, iktidarın adamı, gazetesi de iktidarın sesiydi.
TELEVİZYONLAR DA FARKSIZ!
Değerli okuyucularım, TRT dahil, özel televizyonların bir-ikisi hariç tamamı iktidarın borazanı tabir ediliyor ve yanlı yayın yapıyorlar. Onlar da fazlaca seyredilmiyor, ancak yanlı ve yalan haberlerle ilgi çekmeye çalışıyorlar.
Doğruları yansıtmayan bir basın, geniş anlamda şimdiki medya “Milletin müşterek (ortak) sesi” olamazdı ve olamıyor.
Gazete okumak, bizim kültürel değerlerimizin içinde yar alır. Milli Eğitim Müdürü olduğum dönemde, “Her sınıfa bir gazete” sloganıyla okullara ve sınıflara gazete aldırıyordum. Bu uygulama çok etkili olmuş ve velilerin takdirini kazanmıştı. Şimdi ise, hangi gazeteyi tavsiye edeceğini insan bilemiyor. Çünkü, yaptıkları yayınlar taraflı, yalan ve yanlışlarla dolu. Hasım gördüklerine yaptıkları hakaretler de çabası. Hemen, hepsi bozuldu.
Söyler misiniz? Bozulmayan neyimiz kaldı ki, basın sağlam kalsın?