Mesleki derslerden başka okudukları kültür dersleriyle, emsali okullara (Genel Liselere) fark atarlardı. Öğrenciler, bu okullarda okumaktan, öğretmenler de bu okullarda çalışmaktan pek mutlu olurlardı. Şimdi öyle mi?
Değerli okuyucularım; Adalet ve Kalkınma Partisi iktidara gelinceye kadar, Türkiye’de İmam-Hatip Liseleri’ne karşı bir tepki, bir hoşnutsuzluk, bir ilgisizlik yoktu. Çünkü bu okullar, Cumhuriyet’in daha ilk yıllarında kurulmuş, halkımız tarafından benimsenmiş, alaylı denilen din adamı yerine mektepli din adamı yetiştiren okullar olarak ilgi görmüştü.
O kadar ki, çok partili siyasi hayata geçildikten ve 1950 yılından sonra bu okulların sayısı birden bire artırılmış ve öğrenci bulmaları, yetiştirdiği öğrenciler, devletin ilgisi, kimilerine göre ilgisizliği, katiyen sorun olmamıştı.
Sağ iktidarlar döneminde sayılarının arttığı söylense de, sola meyilli bilinen merhum Bülent Ecevit’in iktidarı döneminde de, çok sayıda İmam-Hatip Lisesi açılmıştı.
ONLAR, HİÇ KİMSENİN “ARKA BAHÇESİ” DEĞİL
Merhum Necmettin Erbakan’ın liderliğinde kurulan Milli Nizam Parti. Milli Selamet Partisi, Refah Partisi, Saadet Partisi ve Fazilet Partisi, başta liderleri olmak üzere bu okulları “Arka Bahçeleri” olarak görmüşler, Erbakan bunu açıkça söyleyebilmiştir.
Buna rağmen alenen siyasi malzeme konusu yapılmadılar. Bendeniz, bu okullarda tam 9 yıl Matematik, Fizik ve Astronomi Öğretmenliği yaptım. O dönemde, Orta bölümleri 4, Lise bölümleri ise 3 yıldı. Sonra, tersine döndü.
İmam-Hatip Okulu olan adları, 1971 yılında İmam-Hatip Lisesi olarak değiştirildi. Mezunları, boş kadro bulurlarsa İmam-Hatip oluyorlardı ancak, bir-çoğu yüksek öğrenim yapıyordu. Sadece İlahiyat alanında İlahiyat Fakültesi, Yüksek İslam Enstitüsü şeklinde değil, Üniversitelerin öteki dallarını da seçiyor, kazanıyorlardı. Üstelik, Tıp Fakülteleri dahil girdikleri okullarda, çok da başarılı oluyorlardı.
İstanbul Sultanbeyli ve Ümraniye’de halk tarafından yapılan ve donatılan iki İmam-Hatip Lisesi’ni o dönemin siyasileri açmaktan çekinirken hatta korkarken, İstanbul Milli Eğitim Müdürü olduğumu o dönemde, bendeniz açtım. Açılışa, katılan Tayyip Erdoğan da, bir nutuk atmaktan geri kalmadı. Açılışlar, pek güzel olmuştu. Tepki alacağımı sandılar, ama takdir aldım. Çünkü, halk bu okulları istiyor ve açılmalarını sabırsızlıkla bekliyordu. Şimdi, Sultanbeyli de Kız ve Erkek İmam Hatip Lisesi sayısı, 4 olmuş.
SONRA, BAKIN NELER OLDU?
1990’lı yılların sonuna yaklaşıldığında, bu okullar üzerinde yeni tartışmalar yapılırken, tartışma ve yargılaması hala süren bir 28 Şubat Olayı yaşandı. Neyse, devir değişti.
Adalet ve Kalkınma Partisi iktidar olunca, ilk olarak bu okulları bitirenlerin Üniversite girişlerinde kısıtlanan hakları düzeltilmek istendi. Ancak, kolay olmadı. Dönemin, sivri dilli ve başarısız Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, hatanın düzeltilmesini sağlamak yerine, daha da zorlaştırdı. Bakanlığın başarılı Müsteşarı Prof. Necat Birinci ise, engelin aşılmasında çok faydalı işler yaptı ve engel aşıldı.
ESAS ENGEL, ORTA BÖLÜMLERİNİN KAPANMASI
Türkiye’de İlk ve Ortaokulların birleştirilip 8 yıllık zorunlu İlköğretime geçilmesi, böylece Orta bölümlerin kapatılması sonunda, İmam-Hatip Liseleri’nin de Orta bölümleri kapatıldı. Bu okullar, artık sadece Lise bölümüne öğrenci alabiliyorlardı.
Bunu düzeltmek lazımdı. AKP iktidarı, buna da çare buldu. Eğitimde 4+4+4 Sistemi’’ni getirerek, İlkokulları bağımsız olarak 4, Ortaokulları yine bağımsız olarak 4 yıla çıkarırken, Liseler de 4 yıl oldu. Böylece İmam Hatip Liseleri’nin orta bölümleri yeniden açılırken, müstakil İmam-Hatip Ortaokulları da açılmış oldu. 4+4+4 Sistemi ise, hiç beğenilmedi ve takdir görmedi.
YAPILAN HATALAR
Bu okulların Orta bölümlerinin yeniden açılması, daha sonra yeni İmam Hatip Ortaokulları açılması, Kız öğrencilerin de bu okullara alınması, hatta Kız İmam Hatip Liseleri açılması ve giderek sayılarının artırılması, hiç kuşkusuz bir tepkinin sonucuydu.
Ne var ki, ölçü kaçırıldı. Bu okulların Orta bölümlerinin açılması, dil ve din eğitiminin erken yaşta başlatılması bakımından gerekli ve önemliydi. Ancak, bütün öğrencileri bu okullara yöneltmek ve yönlendirmek, hele zorlamak çok yanlış bir tutumdu. Üstelik, dilediği okulu kazanamayan ya da kayıtlanamayan öğrenciyi zorunlu olarak İmam Hatip Ortaokullarında ya da Liselerinde okumaya zorlamak, çok ama çok yanlıştı. Bunlar yapıldı ve yapılıyor.
Bu okulların ihtiyaç yerine, bu ihtiyaç belirlenmeden sayılarının artırılması da yanlıştı. Görüldü ki, zorlama ile bu okullara öğrenci almak mümkün olmadığı gibi, burs ve sağlanan özendirici diğer imkanlarla da mümkün olmuyordu.
Son yapılan açıklamalar, halkımızı şaşırtmadı, ama üzdü. Çünkü, bir zamanların pek ilgi gören bu okullarının sayısı arttıkça öğrenci sayısı azalmış, kayıtlar adeta dibe vurmuştu. Milli Eğitim Bakanlığı açıklamasına göre, bu okullara ilgisizlik, şimdi % 69 oranındaydı. Yani kontenjanların % 69’u boş kalmış, öğrenci bulunamıyordu.
Görüldü ki, zorlama fayda etmiyordu. 2017 yılında toplam öğrenci sayıları 1 milyonun üstünde iken sayı artmıyor, artık giderek azalıyordu. Aynı yıl, azalma % 9.34 olurken, okul toplam sayısı ise artırılarak, 1452’ye çıkarılmıştı. Çelişki yaşanıyordu.
BAŞKA HATALAR DA VAR, HEM DE NASIL?
Eski İmam Hatip Liselerinin eski öğretmenleri meslekten ayrılmış, yerlerine yenileri atanmıştı. Bunlardan öyleleri vardı ki, üzerlerine farz olmadan, ancak bazı yerlerden aldıkları cesaretle yaptıkları konuşmaları, insana küçük dilini yutturuyordu.
Hele, bazılarının öğrencilerine karşı cinsel yaklaşımları, cinsel saldırıları insanı iğrendiriyordu.
Bu kişiler bu cüreti, bu cesareti kimden alıyorlardı? İlahiyat tahsil etmiş ve adına Din ve Ahlak Öğretmeni denilen bu kişilerde, mesleğinden, çevresinden utanma, arlanma ve korkma duygusu acaba neden yoktu ve olmuyordu?
Bunlar, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın abuk-subuk fetvalarına mı özeniyorlardı? İfadeleri alınıp salındıklarına, ya da göstermelik cezalarla paçalarını kurtardıklarına mı güveniyorlardı. Acaba, siyasi iktidar da onlardan mı yanaydı?
Bu utanmazların, özellikle bu okullardan çıkması, bu okulları halka nasıl özendirebilir, iyi birer okul olarak nasıl tanıtabilirdi? Daha yazılacak ve söylenecek o kara çok söz var ki. Hangisini size anlatayım?
Öyle sanıyorum, bir siyasi iktidar değişikliğinde bu okulların durumu yeniden ele alınacak, sayıları ihtiyaç kadar olacak, öğrenci ve öğretmen seçimleri bugünkü gibi olmayacak, üzerlerindeki siyasi oyunlar ortadan kaldırılacak, kısaca halkın arzuladığı ve eskisi gibi gerekliliği ve saygınlığı olan okullar haline getirileceklerdir.
BU BAKANLA OLMAZ!
İsmet Yılmaz, Savunma Bakanlığı’ndan ayrılıp, Eğitim Bakanlığı’na getirildi. Savunma konuları, biraz kapalı konular olduğu için, oradaki başarısını ya da başarısızlığını bilmiyoruz. Ancak, Eğitim Bakanlığı’nda başarılı olduğunu söyleyemeyiz.
Nasıl söyleriz ki, okullara girişte kullanılan ve adına TEOG denilen Sistemin kaldırılması sırasında ne denli zorlandığını ve işi çıkmaza soktuğunu yakından gördük. Ve görüldü ki, kendi bilgi ve iradeleri yerine, tepeden baskılanan ve ona göre karar veren Eğitim Bakanları, hiçbir şekilde başarılı olamadılar. Geçmişte de, kısmen bu böyleydi. Şimdi ise, tamamen böyle.
Hemen aklıma geldi. Prof. Necat Birinci, bir dönem Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşarlığı yapmış ve pek başarılı olmuştu. Edebiyat dalında eğitimi ve hocalığı var. Milli Eğitim hizmetleri sahasında ileri görüşleri ve yoğun tecrübesi bulunuyor. Dürüst, yapıcı ve başarılı bir kişi olarak tanınıyor. İleri görüşlü, aydın biri, bağnaz ve tutucu değil. İktidar partisinden Milletvekili olan Necat Birinci’nin, Milli Eğitim Bakanı olması halinde, Milli Eğitimin yüzünün güleceğini, başarıların artacağını, eğitimde yepyeni bir döneme girilebileceğini, bundan partisinin kazançlı çıkacağını, buradan söyleyebilirim.
Takdir, iktidarın yetkili ve sorumlularınındır. Eğitimde çare arayanlara, işte çare! |