16 yıldan beri iş başında olan iktidar, kamuda liyakati değil, sürekli sadakati öne çıkardı. Kamu görevlileri ve devletle iş yapanlar, o işe layık olanlardan değil, körü-körüne de olsa, hep iktidara sadık olanlardan seçildi.
Sözlüklere bakıyorum. Liyakat; Layık olmak, yaraşmak/yakışmak ve uygunluk olarak, Sadakat ise; İçten bağlılık, samimi ve sağlam dostluk olarak tanımlanıyor.
Bu tanımlamaları, esprilerini pek beğendiğim bir kadim dostuma soruyorum “Önceki tanımlamaları mı, yoksa şimdikini mi soruyorsun?” diyor ve ekliyor. “Şimdiki Liyakat, yandaş olmak, Sadakat ise yalaka olmaktır.” diyor.
Bu konuyu ve tanımlamaları, iktidarın devlet katında görev verdiği ve iş yaptığı kimselerin bu görevlere ve işlere layık olup olmadıklarını dile getirmek için ele aldım.
16 yıllık bu iktidar döneminde gördük ki, layık olan hiç kimsenin hak ettikleri göreve getirilmeyip, onların yerine hep “yandaş” ların, yani layık olmayanların getirildiğini ve onlarda liyakat yerine, hep “sadakat” arandığını gördük.
Din referanslı yola çıkan ve her konuda dinden imandan söz eden bu iktidar yetkilileri, Allah’ın “İşi (emaneti), ehline verin.” emrini hiç dikkate almadılar. (Kur’an-ı Kerim, Nisa Suresi 58. ayet )
NE LİYAKATA, NE DE EHLİYETE BAKILDI!
Şişirilen devlet kadrolarına, hep layık ve ehliyetli olmayan yandaşlar alındı. Bir iktidar partilinin yakını olmak, en iyi referans oldu.
Verilen işi yapamayanlara, ”Sen bu işe layık değilsin.” denmedi. Yolsuz davrananlar hakkında ise, salt “Bizim dönemimizde, hiçbir yolsuzluk yapılmadı.” diyebilmek için, hiçbir idari ve adli işlem yapılmadı.
Oysa, yolsuzluklar diz boyu giderken, hiçbir kamu görevlisi hakkında 3628 numaralı “Yolsuzluklarla Mücadele Kanunu” uygulanmadı.
Örnek mi? 17-25 Aralık 2013 günü rüşvetle aldıkları paralar kasa kasa, kutu kutu, deste deste ortaya çıkarılıp, failleri suçüstü yakalanırken, bu paralara el koymak yerine faizleriyle iade edildiler ki, olayın yaydığı pis koku nefes yollarımızı tıkadı.
Öteki bildiklerimizi ve bilmediklerimizi burada yazmaya kalksak, sayfalar yetmez. Hele yaşanan bu kağıt kıtlığı, buna imkan vermez.
Eğer bu görevlere, siyasi olsun olmasın, hırsız ve layık olmayanlar yerine layık olanlar getirilseydi, bu kepazelik olmaz, biz de cümle aleme rezil-rüsva olmazdık.
NEDEN ÖNCE SADAKAT?
Çünkü, sadık olan insanlar hiçbir yanlışlığı, yolsuzluğu ve başarısızlığı görmez, onlar sadece alkış tutarlar. O sebeple onlar, “yalaka” olarak tanımlanır.
İnsan psikolojisi, hak etmediği halde alkışlanmaktan, körü körüne takdir edilmekten ve ayıplarının kapatılmasından hoşlanır. Bunu yapanlar da, sadık insanlardır.
Ne var ki bu kişiler, alkışladıklarına çok kere yarar yerine zarar getirirler. Çünkü, layık olmadıkları görevlerdeki başarısızlıkları ve ayıpları, o görevi verenleri zor durumda bırakır. Uygulamada, hep böyle olmuştur.
Bu iktidar döneminde yapılan sınavsız atamalar, kendi partilerinden olanların Hakim, Savcı ve Üniversitelere Rektör olarak atanmaları ve saymakla bitmeyecek kadar daha niceleri, devlete ve adalete büyük zarar verecektir, vermiştir de.