DOĞA YASALARI VE ATATÜRK-3
Değerli okurlar, Atatürk köşemize devam ediyoruz.
Atatürk, “Tevhid-i Tedrisat (Öğrenim Birliği)” yasasıyla bilimi temel alan bir eğitim-öğretim sistemi kurmuştur. Bu da son derece doğru bir yoldu; çünkü insanlığın tek ortak paydası “evren”dir ve bundan dolayı tek ortak değeri evrenden süzülerek elde edilen –dinamik- “bilimsel bilgi”dir. Bu özelliğiyle bilimsel bilgi “merkez”de yer almak durumunda ve hatta zorundadır. Geri kalan her şey “seçimlik”tir ve bundan dolayı “çevre”de yer almalıdır. Atatürk de bunu yapmıştır.
Kutsal fizik (Physica Sacra) adlı kitabın yazarı Johann Jakop Scheutzer’in (1672-1733) dediği gibi, “Tanrı’nın bize gönderdiği kitapla, Tanrı’nın yarattığı evren çelişemez.”(1). Eğer çelişen bir durum olursa/varsa(2), ilâhi/kutsal gücün en büyük kitabına yani evrene, onun işleyiş yasalarına dolayısıyla bu kitabı okuyan bilime başvurulmalıdır(3). Bu bağlamda insan beyni öncelikli olarak en büyük kitaptaki bilgiyle yani bilimsel bilgiyle donatılmalıdır. Bilimsel bilgiyle dinamik hâle gelen ve özgürleşen beyin, ancak ve ancak bundan sonra istediği kutsal kitaptaki bilgiyi kendine alabilir ve inanç sistemini oluşturabilir.
Bütün bunların olabilmesi yani toplumsal/kültürel evrilmenin kalıcı hâle gelebilmesi, dolayısıyla Türkiye özelinde çağdaş Cumhuriyetin yaşayabilmesi, onun bir yelpaze gibi daha da gelişebilmesi/geliştirilebilmesi için, tıpkı Atatürk’ün döneminde olduğu gibi, ilerici anlayışın merkezde olması sağlanmalıdır; bunun için bir taraftan toplum eğitilip bilinç düzeyi yükseltilirken (bunu İktidar-Devlet dışında, ilerici/sol siyasi partiler ve Demokratik Kitle Örgütleri de yapabilirler), diğer taraftan 1961 Anayasası’nda olduğu gibi çift meclisli (Millet Meclisi ve Cumhuriyet Senatosu) bir meclis yapısı (TBMM) oluşturulmalıdır. Böylece halkın gönderdiği farklı düzeylerde eğitime sahip temsilcilerinin (milletvekili) halk adına aldıkları kararların halk yararına olup olmadığı, üst düzey eğitimli meclis (Senato) üyeleri tarafından denetlenmiş olur. Ya da, ilerici/sol anlayışın baskın/dominant olabilmesi için, siyasi parti kapatılmasında olduğu gibi, “nitelikli çoğunluk” kuralı/ilkesi getirilmelidir. Parti kapatılması konusunda gösterilen bu hassasiyet, toplumları ve insanlığı ileri taşıyacak olan, dolayısıyla toplumların ve insanlığın lokomotifi durumunda bulunan ilerici/sol anlayış için de gösterilmelidir. Muhafazakârlığın baskın/dominant duruma gelmesi, yaşam değerlerinin geriletilmesi (kültürel olarak geriye gitme) anlamına geldiğinden insanlık için doğru değildir. Bu yüzden Avrupa Birliği ülkelerinde aşırı milliyetçi-muhafazakâr partilerin yükselişe geçmesi, bu ülkelerde endişe yaratmakta ve tepkilere yol açmaktadır.
DEVAM EDECEK
(1) Celal Şengör, Kutsal Kitaplar ve Bilimsel Veriler Işığında Nuh Tufanı; Youtube video.
(2) Benim açımdan en açık/net tutarsızlık, tesettür/örtünme ile ilgili olanıdır. Tıp eğitimi almış olanlar çok iyi bilirler ki, kemik oluşumunda önemli role sahip “D vitamini”nin %80-90’ı Güneş ışığından sağlanmaktadır. Yani ilâhi/kutsal güç insanı böyle yaratmış ve bundan dolayı insanın gün içinde uygun yerleri açık olmak durumundadır. Bunu bilen ilâhi/kutsal gücün -D vitamininin insanlar tarafından bilinmediği dönemlerde/çağlarda- tepeden-tırnağa örtünmeyi emretmesi çelişki oluşturmaktadır. Örtünme ile birlikte günümüzde olduğu gibi önlem alıcı bilgi de vahyedilseydi (öğle saatlerinde bir müddet güneşlenilmesi gibi), çelişki ortadan kalkardı.
(3) Türkiye’nin güneydoğusundaki Doğu Anadolu Fayı’nda 6 Şubat’ta (2023) meydana gelen büyük iki deprem (7,7 ve 7,6 büyüklüğünde) nedeniyle ilâhiyatçı Prof. Dr. Nihat Hatipoğlu şu beyanatı vermiştir: “Bilim adamlarının, işin uzmanlarının sözü, bizim için dinî bir emirdir. Geçmişte dinlemediğimiz için bunlar başımıza geldiyse buna kader demeyeceğiz. Kader bu değil. Kader akıllı düşünmektir. Kader tedbir almaktır.” (Tele 1 tv., “18 dakika” programı, 10.02.2023; YouTube video).
|